Aşkı anlatan mektupnameler

Günümüze kadar yazılmış en güzel aşk mektupları, gerçek, yaşanmış ve hala içinde o naif duygu barındıran sözcükler...

Türk edebiyatında mektup

Türk edebiyatından önemli mektup örnekleri ve kitapları

Kartpostal ve Mektuplar

Yaşamım boyunca okuduğum, yazdığım mektuplar ve sevdiklerimden aldığım kartpostallar..

Eskide kalan; telgraf

Bir zamanlar acil durumların en iyi dostu olan telgraf ve onu bize miras bıraktığı kısa cümleler...

Yazdığım mektuplar

Hayatın akışını nakşettiğim beyaz bir kağıdın sararan cümleleri...

Hayata tanıklık eden mektuplar

Kalemin ucundan dökülen sözcükler hiç tanımadığımız insanların geçmişlerini geleceğe taşıyorlar...

Mektup Okudum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mektup Okudum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Temmuz 2013 Çarşamba

ABLAMA NOSTALJİ

   NOSTALJİ MEKTUPLARI

      Sevgili Ablacığım

         
   Uzun zamandır sana mektup yazmadım, sende bana yazmadın ya neyse. Hatırla bakalım, en son mektuplaşmamız ne zaman olmuş… Baktığım mektupların arasında, 1985 yılına ait var.

 Eski mektuplara baktım geçenlerde, her satırda hoş anılar tekrarlandı.         Unutulanlarda ise “aaa, böyle miydi?" gülümsemeleri belirdi yüzümde.

En büyük yeğenimin pek mektupla alakası yok, buzdolabının üstüne astığın anneler gününe özel sana duygularını anlatan küçücük bir kâğıt parçası, herhalde o yüzden çok değerli.

Alev, Mine yazmaya başladıktan sonra mektupları bırakmış. En çok Miniş’imden almışım mektupları. Bende özenle saklamışım onları. Ne güzel!

Mektup yazmayı ne zaman bıraktık acaba? Herhâlde haberleşme kolaylaşınca olmuştur. Öğrenciyken evimizde telefonumuz yoktu, postaneye gidip sırada bekleyinceye kadar, “at bir mektup, dünyanın haberlerini de yaz içine” düşüncesiyle yazıyorduk belki de. Telefon açma kolaylaştıkça, yani aradığımızda fazla beklemeden konuşma imkânına sahip olunca yazmayı önce azalttık, sonra cep telefonları ile her şey daha kolaylaştı, şimdi ise herkes birbirini takip edebiliyor.
        Geçenlerde Mine bana kart atmış,telefonla  söyledi. İlginç olan kartpostal bir hafta sonra elime geçti. “Değişmeyen şeyler var yine” dedim, hala postalar geç geliyor.                          
                                


Mine kendi bloğunda ne güzel anlatmış gezdiği yerleri, çektiği resimler harika, görmüş kadar olduk. Ayrıca duygularını resimlere katınca, oturduğum masadan kalkıp resimden oralara uçmak istedim.

Mine blog açtığında her gün acaba ne yazdı, bugün ne pişirdi diye bakınıyordum, uzaklar artık ne kadar yakın değil mi?

Tatil deyince, biraz fazla yorgun hissettim geçen hafta kendimi, canım hiçbir şey yapmak istemedi. Bazen bu ruh halinde olmakta insanı dinlendiriyor. Kitap yerine bol bol mektup okudum o günlerde.

Dinlendim.

     

         Bugünkü mektupta nostalji var.




 Mektup 19 mayıs 1980 de yazılmış,
Doğum günümü kutlamak için. Üniversitede okuyordum.
Şimdi günlük olayları değil,anında herkes birbirinden haberdar.
Haftada,ayda bir iki kez,hatta yılda bir kere bile yazılsa, haberleşmek birbirimizden haber almanın yoluydu mektuplar...







   Ablacığım,mektubuma son verirken hasretle sana saygılarımı gönderiyor ve seni öpüyorum.

                             
                               Kardeşin




Tavsiye:

Gezileri güzel,okudukları okunacak,yemekleri yapılacak,çocuklara ise sevilmeyenler hikaye ile yedirilen cinsten.
http://minetozanlioglu.blogspot.com/











5 Temmuz 2013 Cuma

ANNEM

Sizlerden gelenler.


Anneye Özlem..

Annem,


Bak, annem

Yine sana dökmek istedim içimi, senden umar bekledim. Oysaki o kadar dostum var ki etrafımda sımsıcaklar, yürekleri ile yanımdalar.
Neden sana döküyorum ruhumu bilir misin?
Her gün anıyorum seni, aslında annem demediğim bir gün bile yok, öylesine içimdesin ki, benlesin benimlesin sen.

Çölde susuz kalmış insanın, bir yudum suya hasreti gibisin, hani serap görürmüş ya insan, çölde suya koşarmış, bende rüyalarımda görüyorum seni… koşuyorum koşuyorum.. Ne çare, serapmış meğer gördüklerim. Susuzluğumla baş başa özlüyorum seni.

Ama birden ayağa kalkıyorum,
Hani dedim ya, son zamanlarda daha sık anar oldum seni, neden biliyor musun? Senin gibi bir anne tarafından yetiştirildiğim için gururla kakıyorum ayağa..
Senin kadar olmasa da, yolundan gitmeyi başarmışım, dostlar kazanmışım,
Senin gibi doğrularımın peşinden gitmeyi öğrenmişim,
Kim ne olursa olsun dik durmayı, eğilmemeyi öğrenmişim.

Sen hayatı öğretmişsin bana.

Ama en çok neyi almışım, biliyor musun senden?
Kalbi tüm dünyayı içine alacak kadar büyük bir kadından sevgiyi öğrenmişim ve kalbimi her ne olursa olsun kinden arındırmayı…
Hani derdin ya… Allah rızası için kızım, Allah rızası için affet unut, kızardım sana “aman anne, sende ne yumuşak kalplisin, hemen unutuyorsun her şeyi”, bilirdim demir leblebi olduğunu, o yumuşaklığın ardında çelik gibi bir kadının bükülmezligini bilirdim, ama şimdi…

Şimdi daha iyi anlıyorum seni.


Meğer hayat yoğurmuş seni, biraz acı vermiş sana, biraz tatlı… İkisini karıştırıp ikisinin içinde bir olmayı bilmişsin meğer.
Kırıntın kadar olmasa da, öğrenmişim anne…
Sanki sana bunları yazarken, bir köşeden sıcacık gülümsüyorsun bana "demedim mi?" der gibi.
Sağ ol anacım, benim anam olduğun için, nur içinde yat.

Kızın
Semra

18 Haziran 2013 Salı

Dostluk



Okuduklarımdan…

Dostluk üzerine bir mektup

Canım arkadaşlarım,
Bazen yüreği sıkışır insanın,  anlamlandıramaz yaşadıklarını ne oluyor, neler oluyor, hayat bana bunları neden yapıyor diye sorgulamaya başlar.
Yüreğin yangın yeridir sanki, dokunanı yakacak kadar yanar, gözyaşların göz pınarların yakmaya başlamıştır artık,  bağıra bağıra ağlamak yüreğindeki yangını etrafına yaymak etrafını da yakmak istersin.
İşte o gün çıkar gelir dostlar yürekleri içindeki yangını söndürecek kadar sevgiyle dolu, yavaş yavaş dindirirler acını yavaş yavaş söndürürler ateşini, belki güçleri yetmez yaşadıklarını dindirmeye ama “ ben buradayım ben varım, acın acındır, derdin derdim, bir şey yapamam ama seni dinlerim, omzumu veririm başını yaslayıp ta ağlaman için”
O zaman anlarsın hayat sana neden verir bunca sıkıntıyı, yanındakilerini görmen dostluklarla aslında ne kadar zengin olduğunu bilmen için.
Artık yıldıramaz hiçbir şey, ne insanların küçük ayak oyunları, nede yüreğinde sevgi kırıntısı taşımayanları, hepsinin hepsinin üstesinden  gelirsin  merak etme , yeter ki dost yanında olsun Teşekkürler...arkadaşlarım..

                                                           İYİ Kİ  VARSINIZ
Teşekkürler  Gül Özel, Yasemin Akpınar, Gülseren BuğdacıSema Üretürk , Serap Şencan Zuhal Hacıalioğlu, Hülya Bilgin, Kamuran Öztekin, Hafize Kır
                                                              18/06/2013                            
                                                         Semra Ayçiçek

7 Mayıs 2013 Salı

Mektuba olan özlemim!

Özledim…
Önce postacılar vardı,haklarında şarkılar yazılmış,"bak postacı geliyor, selam veriyor, herkes ona bakıyor, merak ediyor…”, omuzlarında kocaman bir çanta, içi mektup dolu rengarenk.

“Bize uğrayacak mı?”, mektup beklenir, postacı gözlenir,heyecan çekilir, açılan mektuplar, okunan satırlar,sevinçler,hüzünler…

Sarı zarflar,beyaz zarflar,uzunları,küçükleri,kenarları mavi kırmızı ,özel ulak,uçak ya da tayyare ibareli zarflar ve meraklısına koleksiyon yaptırtacak kadar kıymetli olan renkli pullar…

Zarf bıçakları süslüsü, sadesi,gümüşü,ahşabı çeşit çeşit. Zarfın kenarından nazikçe içeri sokulan ve zarfı ,hele de içindekini yırtmadan açmak için kullanılan…

En önemlisi kalemler ve dolma kalemler… Siyah veya mavi renkte,kalın uçlu,ince uçlu mürekkepli ,bembeyaz kağıtları veya pembe mavi kağıtları donatan..

Özledim
Postacı gelirdi,mektup alırdık..

Mektuplar gönderirdik tanıdıklarımıza,sevdiklerimize,mektup arkadaşlarımıza.,annemize,babamıza,kardeşlerimize.

Sonra…

Büyüdüm, aşık oldum,aşkıma mektuplar yazdım,aşk dolu,özlem kokulu satırlar…

Yirmi üç saatlik otobüs yoluna gidip gelen, kimi zaman kara takılıp geciken bazen günlerce ulaşmayan,bazen üç dört mektup bir arada ulaşan .

Sıra yastık altlarına bırakılan mektuplara geldi,Sabahları mahmur gözlerde okunmuş satırların heyecanını arardım kocamın gözlerinde.Karşı karşıya yaptığımız sohbetler kadar tatlıydı ona mektuplarla seslenişim.Karşılığında sadece S.S (Seni Seviyorum) yazan kısa notlar bile gönlüme neşe katardı.

Önce oğlum oldu,muradıma erdim,canımı kattım.Murat Can koyduk adını.Sonra kızım oldu,özlemlerimizi adına verdik.Özlem..Çocuklarım okul çağına geldiklerinde onlarda katıldılar yastık altı mektup grubuna.Mutluluklar,sevgi sözleri,büyümeye atılan adımlar yazıldı satırlara.

Bir de kartpostallar vardı,cüce mektuplar..Bazen bir kutlama,bazen gezilen bir yer,bazen bir ziyaret anlatılırdı onlarda.Bayramlarda,yılbaşlarında sokaklarda rengarenk,gümüş veya altın simli,bazen kartı açtığında kocaman harflerle özlemi veya sevgiyi yazan çeşit çeşit ,seçmekte zorlandığımız,hangisinden kim hoşlanır diye kılı kırk yararak düşünerek seçtiğimiz kartpostallar .

Mektubun acelesi varsa adı telgraf olurdu.,postaneden çekilen..Acele ve günlüdür,yıldırım ibaresi kullanılır gönderilen kişiye hemen önemli haber iletilirdi.Hüznün de,sevincin de dayanılmazı telgrafı bir kaç kelime süslerdi.Kiminde doğum,kiminde ölüm,kiminde bir acele haber,bir kutlama...

Şimdi…
Hala postacılar var,geliyorlar…

Postacılar şimdi sadece faturaları veya resmi evrakları getiriyor. Kimseden mektup gelmiyor, kimse kimseye mektup yazmıyor,kimse artık telgrafı çekmeye gerek görmüyor.

Telgrafın ne olduğunu bilmeyen bir nesil yetişti.
Postanelerde kuyruklar olurdu, mektup atmak,bayramlarda kartpostallar için.
Şimdi postaneler banka da oldu.

Haberleşme mektuplarla değil,mail adreslerine gönderilen birkaç satır,ya da sosyal paylaşım sitelerindeki gibi kopyala yapıştır edebiyatı ile oluyor.Artık yazı karakterine bakarak,kişilik analizi yapmak imkansız.Çünkü bütün klavyelerden aynı harfler çıkıyor.Yenilmiş yutulmuş harflerle dert anlatan garip kelimeler türedi.Anlamak için düşünmek gerekiyor.

İnsanlar özledikleriyle günlerce beklemeden hemen görüşüp, yazışabiliyorlar.

Ne yazılmış olanı beklemenin heyecanı,ne de postacıyı görünce” bir şey var mı ?” merakı kaldı.

Heyecanların yerini internet aldı.,özlenmeden kavuşulan.Eskiden uzaklar vardı,artık uzak yakın oldu,görüntülü konuşmalar,dünyanın bir ucu ile diğer ucuna bağlantılar.,her şey çok kolay.Teknoloji harika!

Çok hızlandı zaman,süratimiz korkunç boyutlarda.Bir sürü şeyi kazandık ama bir sürü şeyi de kaybettik.Zaman hızla yalnızlığa götürüyor insanları..Arkadaşların,eşin,çocukların ,kalabalığın yanında yalnızlaşıyoruz.Doya doya derinlemesine sohbet edemez hale geldik.

Haberleşmenin,iletişim kurmanın keyfi vardı eskiden.
Yazdığımız kelimeler duygular arasında dolaştırırdı eskiden bizi,sevincin hüznün gözyaşın arasında…
Birden bire herkes mektubun keyfini unuttu.
Ben ise özledim,hep özledim..
Mektup yazmanın, ne yazmış diye beklemenin,bekleneni okumanın keyfini özledim..
Oturdum size mektup yazdım.

En hızlı postacıyı buldum ve benim size yazdıklarımı,sizin bana yazacaklarınızı getirecek postacı hizmetinizde.
Buyurun mektup yazmaya,mektup okumaya,mektuplarla dolu edebiyat sayfalarına..
Kağıdınız ekran,kaleminiz klavye,postacınız bir tuş..
Sevinçler,özlemler,beklentiler.
Buyurun mektuplara..
Okumaya ve yazmaya.
Siz özlemediniz mi?

Yasemin Akpınar