Aşkı anlatan mektupnameler

Günümüze kadar yazılmış en güzel aşk mektupları, gerçek, yaşanmış ve hala içinde o naif duygu barındıran sözcükler...

Türk edebiyatında mektup

Türk edebiyatından önemli mektup örnekleri ve kitapları

Kartpostal ve Mektuplar

Yaşamım boyunca okuduğum, yazdığım mektuplar ve sevdiklerimden aldığım kartpostallar..

Eskide kalan; telgraf

Bir zamanlar acil durumların en iyi dostu olan telgraf ve onu bize miras bıraktığı kısa cümleler...

Yazdığım mektuplar

Hayatın akışını nakşettiğim beyaz bir kağıdın sararan cümleleri...

Hayata tanıklık eden mektuplar

Kalemin ucundan dökülen sözcükler hiç tanımadığımız insanların geçmişlerini geleceğe taşıyorlar...

29 Ağustos 2013 Perşembe

Anılara mektup



Sinan’a

Anılardan “an” karesi… 

          Yoksun. 

Sana anlatacaklarım birikti, bir telefon açıp “nasılsın, iyi mi sin?” diye sorsam, sen bana “ben iyiyim, sen nasılsın?” deyip her zamanki şakalarımızı yapsak, aynı anda “o zaman mesele yok” deyip telefonu kapatsak. Hep böyleydik, sonra tekrar telefon açar uzun uzun konuşurduk.
Şimdi sana açsam,"yıllar geçiyor yokluğunda, yok olmak ne ki?" diye sorsam, diyeceğini biliyorum , “yok muyum ki ?” 
Yoksun, sesini duymuyorum, seninle konuşamıyorum, seni göremiyorum. Varsın, her gönülde hasretle ve anılarla yaşıyorsun. Yine de esprilerimizi kendi adıma yapmadan duramayacağım.
“Burada havalar çok sıcak, orada nasıl? Ve orada da bulmaca çözüyor  musun acaba?”
Dün canım hiç çalışmak istemedi, iş yerimde tembellikle vakit geçirdim. Önce kitap okumak istedim olmadı, işime döndüm olmadı, film seyredeyim dedim ıh ıh. Sonra aklıma oyun oynamak geldi, şöyle oyunları bir inceleyim dedim. Seninle yaz tatillerinde arada pişti oynardık. Ama bizim aramızda oynanan piştiyi herhalde kimse oynamamıştır. Benim için yenmek, sana sık sık kızdığım için intikam alma yoluydu. Dayak atmacasına pişti… Hile olur mu, sen yenmek için yapardın, yine de yenilirdin. Sonra yüzüne masum bir ifade bürünür, sana atacağım tokat havada kalırdı. Her seferinde oyunbozan derdim ama yine de seninle oynamaktan vazgeçmezdim. Bir keresinde de sana bulaşık yıkattırmıştım. Tabi ki ben seni yenerek abimi yenmenin gururunu yaşıyorken sen aslında bunların hepsini oyun olarak yapıyordun, aramızda eğlendiğimiz ve dinlendiğimiz oyunlar. Yıllar var ki pişti oynamadım. Sonunda internet de pişti buldum, oyunun nasıl oynandığını, nasıl sayı alındığını bile unutmuşum. Çocukluğumuzda oynadığımız iskambil oyunlarından hangisini hatırlıyorum acaba diye düşündüm? Ya çocuklarımız, hangi iskambil oyununu biliyor? Onların oynadıkları bilgisayar oyunlarını da biz bilmiyoruz ya neyse.
Pişti oynadım saatlerce, karşımda sen yoktun, ayrıca iskambil kâğıdından aldığım zevki de almadım, ama sanki sen varmışsın gibi çocuklaştım, oynadım, oynadım, yenildiğimde yüzümde hafif bir tokat izi hissettim, güldüm. Ama yendiğimde bilgisayara tokat atamadım ki.

Birbirimize yazdığımız komik mektuplar,
İkimizin ortak yanı 206 kemiğimiz var,
Bana aldığın atlas kapağına yazılan mektup.

   Bir ara aklıma bezik takıldı. Annem öğretmişti sana, her zaman zeka oyunu diye düşünmüştüm, ne zaman öğretmeye kalkışsan, kendimi geri zekalı olarak göreceğimden senin yanında senden öğrenmeyi reddettim. Annemi yenecek seviyeye geldiğimde, zaman geçirmek için iki kişilik oyunumuza beziği de ekledik. Sonra beziği eşime de öğretmiştim, ama şimdi ikimizde hiçbir şey hatırlamıyoruz bile.
Ah daha ne oyunlar oynanırdı, ailece değil, sülale boyu neşe içeresinde oynadığımız oyunlar anlatmakla bitmez. Akıl oyunları, zekâ bulmacaları, neredeyse seni sihirbaz ilan ettiğimiz zamanlardan hoş gülümsemeler yayıldı yüzüme ama keşke kayıt alsaydık, keşke yazsaydık her birini de çocukluğumuzun çocukluğunu etrafımıza da yaşatabilseydik.
Sen hayatımda gördüğüm en üstün zekâydın, “babamdan sonra tabi ki” demene rağmen. Üniversiteye başlayana kadar amacım hep seni geçmekti, sonra seni eğitim hayatımda hiç geçemeyeceğimi anladım. Bana öğrettiğin analitik geometri, cebir kurallarını bile hatırlıyorum da oynadığımız zeka oyunlarını hatırlamıyorum ne yazık ki.
Bana her telefonda ne okuduğumu sorardın, tıp bilgilerimizle tartışıp, seni yenmekten zevk almama rağmen, benim fikirlerimi çürütecek yeni bir tıp bilgisi ile karşıma çıkardın. Araştırmanın, öğrenmenin sonu yok olduğunu, çok hasta ve ömrünün kısa günlerindeyken bile yarım kalan bir eğitimi tamamlamaktan bahsederken anlamıştım.
“Alim olun” derdin, “ üzerinde uğraştığınız her konuyu iyice öğrenin .”
Bir bezik, bir pişti oyunu beni nerelere sürükledi.
 Gittim kendime Oyunlar Ansiklopedi ‘si aldım. Kitap ilgimi çekti. İçinde otuz beş adet iskambil oyunu, on beş adet taş ve tabla oyunu, on adet te zar oyunu var. Ay bak, dominoyu da unutmuşum, aaa kitapta ne buldum bak şimdi. Trabzon’da kumda oynadığımız altı sıralı çukura altı taş yerleştirdiğimiz ve taşlarla oynadığımız bir oyun vardı. Oyunun adı Kalaha’ ymış. Geçenlerde televizyon programlarından birinde bu oyunun sadece bu yöreye ait olduğunu oğlumla seyredince “aaa bu Mangala oyunu dedi” hemen bilgisayarıma indirdi oyun programını, arada oynarım ama aynı zevki alır mıyım bilmem? Aslında bu oyun, ta Hunlar zamanından beri oynanıyormuş. İlginç değil mi?
Oyunların hepsini unutmuşum veya çalışma ve hayat düzeni bunları silmiş aklımızdan.
Şimdi öğrenme zamanı geldi yine.
Seni anlatmak oyun anlatmak değil elbette. Koca bir zekânın bizdeki izlerinden sadece hoş bir parçasındasın mektubumda.
Yıllar uzaklaşıyor, sen ise aynı yerdesin. Solma hayatımızdan ve aklımızdan.
Yoksun ama hep varsın.
                                                                   Kardeşin

Mangala oyunu hakkında bilgi
http://www.mangala.com.tr/oyun_kurallari.html
Bezik oyunu hakkında bilgi
http://bezikseverler.wordpress.com/

10 Ağustos 2013 Cumartesi

BAYRAM KARTLARI


BİR ZAMANLAR ..
POSTACI BAYRAM KARTLARI GETİRMİŞ..



Ben de saklamışım.
Bayramın son günü,nostalji olsun ..
Bayram kartları.

                                                                     







1984   Şeker Bayramı,

Mecburi hizmet yılları..

Arkadaşlarımızla böyle haberleşiyorduk.



Hünkar Köşkü ve Atatürk Anıtı.
                                       Haziran 2013 de gittiğimde yaşadığım         yerlerin ne kadar çok değiştiğini gördüm.
Hüzün güzelliklerle birleşti.

Boğaz Köprüsü














Boğaz köprüsünün yapıldığı yılları hatırlayalım.
Asya ile Avrupa'nın birleşme heyacanını takip ettiğimiz yıllar..






Postanelerden posta kartı aldığımız zamanlar.












Sevdiklerimizden bir iki kelime bile bizi mutlu ederdi...
Yeğenimiz bir yaşında..
Geçenlerde evlendi...
Zaman geçti..


Önce kartpostallar vardı,şimdi internet,akıllı telefonlar var...
Çağa ayak uydurduk,nasıl olursa olsun HABERSİZ  ve SEVGİSİZ kalmayalım..
Bayramın son günü,nice bayramlara kavuşmak nasip olsun.
                                                                                          Mektubunuz Var



7 Ağustos 2013 Çarşamba

BAYRAMINIZI KUTLARIM



Bayram Tebriki

Önce çocuktuk,



Bayramları heyecanla beklerdik. 
En yeni giysilerimizle hazırlanır, pırıl pırıl olurduk.
Büyüklerin ellerinden öperdik.
Şekerleri avuçlar, bozuklukları cebimize doldururduk.
Çocuklar toplanır, oyunlar oynardık,
Harçlıklarımızı gösterir bayramın hasılatını hesaplardık.
Kalabalıkta en büyük tencerelerde en özel yemekler yapılırdı.
Sofralar kurulur, neşe içeresinde yemekler yenilirdi. 
Baklavalar, kadayıflar, güllaçlar gelsin tatlılar…
Durmadan zil çalardı, kapılar açılır, çat kapı gelinirdi
Bayram ziyaretine en şık kıyafetlerini giyerlerdi büyükler,
Yanlarında çocuklar, bir de bir kutu çikolata.
Postacı kartpostallar getirirdi,
Yaldız serpilmiş üzerlerine, cezbedici
Kimden geldi, en güzel kime geldi?

Sonra büyüdük,

Bayramları, fırsat tatilleri gördük.
Çalışmaktan bunaldık, kaçacak yerler aradık.
Mesajlar çektik, telefonlarla kutladık.
İş yoğunluğumuzdan bayramı unutuverdik.
Kapının zil çalması azaldı,
Gelen giden rahatsız etmeyelim dendi.
Çocukların gözlerinden öpüldü, ceplerine harçlıklar verildi.
Yine sofralar kuruldu, aileler büyük bir çaba ile toplandı.
Bu bayram senin ailene, diğer bayram benim aileme dendi,
Ya da tatillere gidildi.
Dengeler bir şekilde kuruldu
Hastayım denildi, şekerim, kolesterolüm, tansiyonum derken
Bayramın tadı azaldı.
Çocukluğumuzdaki bayramları özler olduk.

Ve bir gün yaşlandık.

Bizi ziyaret edecek birkaç kişiyi bekler olduk.
Etrafımız kalabalık olsun, çocuklar, torunlar hep birlikte gelsin
Yesinler, içsinler, gürültü patırtı,
Bayram olsun.
Yüreğimiz çocuk, yaşadıklarımız, çocuklukta ki gibi olsun.
Hayal kırıklığı yaşanmasın, unutulduk denmesin.
Bekleme umuduyla üç beş dakikaya sığdırılan bir ziyaret bile 
Ziyafet, bayram sevinci sayılı günlere verilen mutluluk…
Yaşanacak ne kadar bayram kaldı ki?


Bayramlarda dargınlıklar unutulsun,
Barış olsun, kardeşlik olsun.
Sevenler bir araya gelsin.
Mutluluk ve neşe içimize dolsun.
Huzur ve sakinlik olsun,
Şekerimiz, tatlımız bol,
Sağlığımız yerinde olsun.
Afiyet olsun.
Çocukluk sevinçlerimizle, çocuk gözüyle
Nice güzel bayramlar yaşamanız dileği ile…

Bayramınız kutlu olsun.


BAYRAM ŞARKILARI.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

ÖYKÜM

ÖYKÜM'E

Seni ben yazdım.
Yazdığım her kelime iğne oyasına ilmek atar gibi işlendi, özendim, nadide bir eser yaratmak için uğraştım. Baktıkça övündüm, okudukça daha nasıl yazılırdı diye düşündüm, yaşadıkça gururlandım.
Seni ben yarattım.
Benim öykümsün sen. Aşkımızsın sen.

Cahit Külebi’ nin Hikâye şiirini okurdum sana canım,hatırla..
“Senin dudakların pembe,
 Ellerin beyaz 
 Al tut ellerimi bebek,
 Tut biraz!”
 Benim doğduğum köylerde
 Ceviz ağaçları yoktu,
 Ben bu yüzden serinliğe hasretim
 Okşa biraz!.....”

İlk bu şiiri duyduğumda zannedersem dört ya da beş yaşlarındaydım. Annemin kucağında, ona sarılmış otururken babam oturduğu yerden kalkmış, ellerimizi tutmuş, bu şiiri okumuş. Hayaldi hatırladıklarım. Çok sonraları annemle, onların aşkını konuşurken annem anlattı. Babamın üniversiteyi bitirirken yıllığında kendisi için anlatım kısmında sadece bu şiir varmış. Gösterdi bana.
Babam mı annemi, annem mi babamı daha çok sevdi bilemem ama, babam anneme hep şiirler yazardı bir tanem. Bazen annemi babamdan kıskanırdım. Bunu belli ettiğimde, neden kızına bir şiir yazmıyorsun dediğimde “sen de bir gün, kendi şiirlerini yazacağın veya okuyacağın biriyle evlenirsin umarım” demişti.

Haklıydı gülüm.

Şiirlerle gösterilen sevgi ortamında serpildim, babamın en çok Hikaye’si, annemin ise Ben sana mecburum,

bilemezsin ile babama takılarak iş yapmalarını hatırlarım. Bence en büyük aşk şiirleri bunlardır kanımca. Atilla İlhan ve Cahit Külebi’ nin bu şiirleri yazmalarına sebep aşklarını düşündüğümde, belki de annem kadar hayran olurum şiir yazdırtacak kadınlara.
Şiir okumayı sevdim, ama ne ben ne de baban birbirimize bir şiir yazmayı bırak, okumaktan bile aciz olduk. Sınırlı saatlerin olduğu işlerde neredeyse sabahladığımız çalışma şekillerimize, bazen birbirimizi görmediğimiz günlere, ayrı kaldığımız zamanlara, uzak şehirlere rağmen filizlenen duygularımızın eserisin sen.

Adın “Öyküm” 

aslında “Öykümüz ”sün .
Babanla benim eserimsin.
Hamilelik müjdesini uzak şehirde babana haber verdiğimde “Öykü” dedi. “kızımızın adı Öykü”
Önce adını sevdim, oğlumuz olursa adı ne olacaktı, düşünmeyi bıraktık. Öyküm’e vuruldum.
Bir gün “ niye adımı Öyküm koymuştunuz? ”diye serzenişte bulunmuştun. Hatırlıyor musun?
Şimdi anlıyor musun bir tanem?

Seni ben yazdım
Seni ben yarattım.
Benim öykümsün sen.
Aşkların en güzeli, eser yarattırandır. Aşkımızsın sen.
Her gün bir emek harcadım, her gün bir önceki günü ilave ederek işledim seni.
Büyüttüm, olgunlaştırdım…
Eserimi şimdi başkasına emanet ediyorum.
Senin, kendi ayakların üzerinde, kendi hayatını yönetme zamanın geldi.
Eşinle birlikte hayatının eserini yazacaksın sende…
Şimdi benim ise, okuma zamanım…

                                                                 Anneyim ben

En güzel aşk şiirlerinden, "Hikaye ve Ben Sana Mecburum":