29 Ağustos 2013 Perşembe

Anılara mektup



Sinan’a

Anılardan “an” karesi… 

          Yoksun. 

Sana anlatacaklarım birikti, bir telefon açıp “nasılsın, iyi mi sin?” diye sorsam, sen bana “ben iyiyim, sen nasılsın?” deyip her zamanki şakalarımızı yapsak, aynı anda “o zaman mesele yok” deyip telefonu kapatsak. Hep böyleydik, sonra tekrar telefon açar uzun uzun konuşurduk.
Şimdi sana açsam,"yıllar geçiyor yokluğunda, yok olmak ne ki?" diye sorsam, diyeceğini biliyorum , “yok muyum ki ?” 
Yoksun, sesini duymuyorum, seninle konuşamıyorum, seni göremiyorum. Varsın, her gönülde hasretle ve anılarla yaşıyorsun. Yine de esprilerimizi kendi adıma yapmadan duramayacağım.
“Burada havalar çok sıcak, orada nasıl? Ve orada da bulmaca çözüyor  musun acaba?”
Dün canım hiç çalışmak istemedi, iş yerimde tembellikle vakit geçirdim. Önce kitap okumak istedim olmadı, işime döndüm olmadı, film seyredeyim dedim ıh ıh. Sonra aklıma oyun oynamak geldi, şöyle oyunları bir inceleyim dedim. Seninle yaz tatillerinde arada pişti oynardık. Ama bizim aramızda oynanan piştiyi herhalde kimse oynamamıştır. Benim için yenmek, sana sık sık kızdığım için intikam alma yoluydu. Dayak atmacasına pişti… Hile olur mu, sen yenmek için yapardın, yine de yenilirdin. Sonra yüzüne masum bir ifade bürünür, sana atacağım tokat havada kalırdı. Her seferinde oyunbozan derdim ama yine de seninle oynamaktan vazgeçmezdim. Bir keresinde de sana bulaşık yıkattırmıştım. Tabi ki ben seni yenerek abimi yenmenin gururunu yaşıyorken sen aslında bunların hepsini oyun olarak yapıyordun, aramızda eğlendiğimiz ve dinlendiğimiz oyunlar. Yıllar var ki pişti oynamadım. Sonunda internet de pişti buldum, oyunun nasıl oynandığını, nasıl sayı alındığını bile unutmuşum. Çocukluğumuzda oynadığımız iskambil oyunlarından hangisini hatırlıyorum acaba diye düşündüm? Ya çocuklarımız, hangi iskambil oyununu biliyor? Onların oynadıkları bilgisayar oyunlarını da biz bilmiyoruz ya neyse.
Pişti oynadım saatlerce, karşımda sen yoktun, ayrıca iskambil kâğıdından aldığım zevki de almadım, ama sanki sen varmışsın gibi çocuklaştım, oynadım, oynadım, yenildiğimde yüzümde hafif bir tokat izi hissettim, güldüm. Ama yendiğimde bilgisayara tokat atamadım ki.

Birbirimize yazdığımız komik mektuplar,
İkimizin ortak yanı 206 kemiğimiz var,
Bana aldığın atlas kapağına yazılan mektup.

   Bir ara aklıma bezik takıldı. Annem öğretmişti sana, her zaman zeka oyunu diye düşünmüştüm, ne zaman öğretmeye kalkışsan, kendimi geri zekalı olarak göreceğimden senin yanında senden öğrenmeyi reddettim. Annemi yenecek seviyeye geldiğimde, zaman geçirmek için iki kişilik oyunumuza beziği de ekledik. Sonra beziği eşime de öğretmiştim, ama şimdi ikimizde hiçbir şey hatırlamıyoruz bile.
Ah daha ne oyunlar oynanırdı, ailece değil, sülale boyu neşe içeresinde oynadığımız oyunlar anlatmakla bitmez. Akıl oyunları, zekâ bulmacaları, neredeyse seni sihirbaz ilan ettiğimiz zamanlardan hoş gülümsemeler yayıldı yüzüme ama keşke kayıt alsaydık, keşke yazsaydık her birini de çocukluğumuzun çocukluğunu etrafımıza da yaşatabilseydik.
Sen hayatımda gördüğüm en üstün zekâydın, “babamdan sonra tabi ki” demene rağmen. Üniversiteye başlayana kadar amacım hep seni geçmekti, sonra seni eğitim hayatımda hiç geçemeyeceğimi anladım. Bana öğrettiğin analitik geometri, cebir kurallarını bile hatırlıyorum da oynadığımız zeka oyunlarını hatırlamıyorum ne yazık ki.
Bana her telefonda ne okuduğumu sorardın, tıp bilgilerimizle tartışıp, seni yenmekten zevk almama rağmen, benim fikirlerimi çürütecek yeni bir tıp bilgisi ile karşıma çıkardın. Araştırmanın, öğrenmenin sonu yok olduğunu, çok hasta ve ömrünün kısa günlerindeyken bile yarım kalan bir eğitimi tamamlamaktan bahsederken anlamıştım.
“Alim olun” derdin, “ üzerinde uğraştığınız her konuyu iyice öğrenin .”
Bir bezik, bir pişti oyunu beni nerelere sürükledi.
 Gittim kendime Oyunlar Ansiklopedi ‘si aldım. Kitap ilgimi çekti. İçinde otuz beş adet iskambil oyunu, on beş adet taş ve tabla oyunu, on adet te zar oyunu var. Ay bak, dominoyu da unutmuşum, aaa kitapta ne buldum bak şimdi. Trabzon’da kumda oynadığımız altı sıralı çukura altı taş yerleştirdiğimiz ve taşlarla oynadığımız bir oyun vardı. Oyunun adı Kalaha’ ymış. Geçenlerde televizyon programlarından birinde bu oyunun sadece bu yöreye ait olduğunu oğlumla seyredince “aaa bu Mangala oyunu dedi” hemen bilgisayarıma indirdi oyun programını, arada oynarım ama aynı zevki alır mıyım bilmem? Aslında bu oyun, ta Hunlar zamanından beri oynanıyormuş. İlginç değil mi?
Oyunların hepsini unutmuşum veya çalışma ve hayat düzeni bunları silmiş aklımızdan.
Şimdi öğrenme zamanı geldi yine.
Seni anlatmak oyun anlatmak değil elbette. Koca bir zekânın bizdeki izlerinden sadece hoş bir parçasındasın mektubumda.
Yıllar uzaklaşıyor, sen ise aynı yerdesin. Solma hayatımızdan ve aklımızdan.
Yoksun ama hep varsın.
                                                                   Kardeşin

Mangala oyunu hakkında bilgi
http://www.mangala.com.tr/oyun_kurallari.html
Bezik oyunu hakkında bilgi
http://bezikseverler.wordpress.com/

1 yorum :

  1. anılar kalıyor bir tek geriye... sevgiyle içini titretiyor insanın hatırladıkça... o güzel insanların güzelliklerini içimizi burkarak hatırlıyoruz ...
    bizlere de nasip olsun böyle yaşamak böyle güzellikler bırakmak inşaAllah

    YanıtlaSil