Aşkı anlatan mektupnameler

Günümüze kadar yazılmış en güzel aşk mektupları, gerçek, yaşanmış ve hala içinde o naif duygu barındıran sözcükler...

Türk edebiyatında mektup

Türk edebiyatından önemli mektup örnekleri ve kitapları

Kartpostal ve Mektuplar

Yaşamım boyunca okuduğum, yazdığım mektuplar ve sevdiklerimden aldığım kartpostallar..

Eskide kalan; telgraf

Bir zamanlar acil durumların en iyi dostu olan telgraf ve onu bize miras bıraktığı kısa cümleler...

Yazdığım mektuplar

Hayatın akışını nakşettiğim beyaz bir kağıdın sararan cümleleri...

Hayata tanıklık eden mektuplar

Kalemin ucundan dökülen sözcükler hiç tanımadığımız insanların geçmişlerini geleceğe taşıyorlar...

Mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mektup etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2013 Cuma

Otuzuncu Yılımıza Mektubumdur.

Tam otuz yıl.

Söylemesi kolay, yaşanılası zor, geçmiş yıllar…

1983 Mezuniyet

Kocaman yüreklerimiz, şahane hayallerimiz sırtımızda ümitlerimiz le girdik kapıdan içeri. Sene 1977.Gençliğin mükemmel duygularında, heyecanlı, deli gönüllerdeydik. Yüzümüzde gülümsemeler, ruhumuzda şenlik, bizde masumiyet vardı. Ümitlerimiz, beklentilerimizin coştuğu, yaşanılacak zamanın bitmediği, anların rahat harcandığı yıllardaydık.
Gençtik, ideallerimizin tazeliğinde, 
Tıp fakültesinde olmanın gururundaydık.
Çok çalıştık, okuduk, başardık, en güzel arkadaşlıklarda, en büyük dostluklarda buluştuk. Üzüldük, ağladık… Güldük,  sevindik…
Vizelerde, finallerde yorulduk, geceleri uykusuz kaldık, derslerde uyuduk, endişelendik, heyecanlandık, gelecek kaygımızın olmadığı, doktor olarak işsiz kalmayacağımız yıllardaydık.
Bizim sınıf, üniversitede ilkleri, yaşadık hep…
Önce İstanbul’da okunan yıllar sınıfımızla birinci sınıftan itibaren Bursa’ya geldi. Üniversitemizin ilk öğrencileri sayıldık.
Ecevit zamanında kurulan tam gün yasası ilk yılımız 1978 de kaldırıldı.
Malum,1980 de askeri darbe oldu,sıkıyönetimi gördük.
1982 de mecburi hizmet çıktı, aynı yıl üniversitemiz Uludağ üniversitesiydi.
Artık okulu bitirirken kura çekeceğimiz yerleri düşünür olduk.
Genç doktorlar, yurdun her yerine dağılmak için hazırdık.
Dağıldık, hizmet ettik, çalıştık, öğrendiklerimizi uyguladık.
Bir taraftan ihtisas imtihanlarına hazırlandık, kazandık, kazanamadık.
Üniversiteler ve devlet imtihanları merkezi sisteme geçmesini yaşadık.
Bu arada, hep kendi hayatlarımızdaydık. Kimimiz kariyer dedi, kimimiz boş ver dedi, kimimiz evlendik, çocuk sahibi olduk.
Yıllarca hep meşguldük.

Sene 2013

Belki hala meşgulüz, hala kendi hayatlarımızın değişen şartlarında yaşıyoruz.
Kimimizin çocukları büyüdü, belki evlendiler, belki torun sahibi bile olduk. İş hayatlarına yeni bireyler kattık.
Emekli olduk, kimimiz çalışmaya devam dedi, kimisi artık ikinci hayatımızı yaşama zamanı dedi, bıraktık.
Ne olursa olsun, hayatımızın artık yavaşlama dönemlerine girdik.
İdeallerimizi bir şekilde gerçekleştirdik, makamlara vardık, seçtiğimiz yollarda yürüdük, başardık.
 Zor da olsa, kolay da olsa mesleğimizin otuz yılını doldurduk.
Bizler internetin ne olduğunu sonradan öğrenen nesil olduk. İnsanların birbirini unutması, hasret çekmesi neredeyse imkânsız artık.
Oysa bizlerde özlem vardı, birbirimizden haber alamama, endişelenme, merak etme duygularını yaşadık. İnternet sayesinde yine buluştuk.
Şimdi işte özlemleri giderme, buluşma, olgunluk döneminde geçmişe dönme zamanı.
Artık hayata, geçmişimize gülümseme ve yaptıklarımızla gururlanma zamanındayız.
Sınıfımızın yılların arkasından kaybolmayan dostluklarında, arkadaşlıklarındayız.
Otuzuncu yılımız kutlu olsun.     
                   
              29/06/2013 gününe
Mektubunuz Var
Yasemin Akpınar






21 Haziran 2013 Cuma

Mezuniyet



Sevgili yeğenim,

Bugün üniversiteden mezun oldun. Diploma töreninde yanında olmayı, seni görebilmeyi arzu ederdim ama kısmet olmadı, gelemedim ama gönlüm seninleydi.
Üzerinizde cübbeler, edilen yeminler, atılan kepler... Okulu bitirmenin heyecanı, derslerden kurtulmanın sevinci, başarabilmenin gururu ile artık adının yanına konulan ve hayatın boyunca taşıyacağın bir unvan var.
Hayırlı olsun.
Üniversite hayatının bitmesi okuma koşmasının da bitmesi demektir. Bundan sonra öğrendiklerin, tamamen senin arzunla unvanına eklenecek veya yaşamını biçimlendirecek. Okumanın sonu yok, öğrenmenin hiç yok, âmâ okul hayatından farklı biçimde, zorunluluk olmadan eğitim hayatı devam edecek... İnsana yakışan da budur zaten.
Üniversite bittiği anda artık  “öğrenci” değilsin. Sana gösterilen hoşgörü bundan sonra beklenti şekline dönüşme zamanı. İyi bir iş, para kazanma ve evlenme, iyi eş, senden beklenilecek.
İçinde belki bir burukluk, birlikte yol aldığın arkadaşlarla ayrılma dönemi, eğlendiğiniz, birlikte sabahladığınız, gezdiğiniz, ders çalıştığınız, imtihanlar için zorlandığınız dönemi, gençlik döneminizin mezuniyetle birlikte bittiğini hissediyorsundur.

Gençlik 

Gençlikte bolca harcayacağın bir zaman vardır. Heyecanlı, çabuksundur, hep acelen vardır, hep koşarsın. Gezersin, eğlenirsin, seyredersin, en güzel aşkları yaşarsın, arkadaşlarınla coşarsın, gecen gündüz, gündüzün gece hiç fark etmezsin bile.
Ateşli fikirlerin savunucususundur gençlikte. Takdir edilirsin, reddedilirsin ama fikirlerine inanırsın. Bazı zamanlar isyankârsındır, düzeni değiştirecek güce sahipsindir, kimse önüne çıkmasın, devirir geçersin. Böyledir gençlik.
Bazı zamanlarda durgunluk, gelecek kaygısı ile geçer elindeki zaman. Hep yarına bakarsın, yarın ne olacak diye düşünürsün. Okul bitince nerede çalışacağım, nasıl bir hayatım olacak dersin.
Siz, Ata’mın dediği gibi yükselen bir nesilsiniz, geleceğin ümidisiniz, istikbalin aydınlığısınız. Hür fikirlere sahipsiniz.
Siz gençsiniz.
Biz büyüklerin amacı, esas olarak çocuklarımızın okul başarısı değil aslında onları hayata güçlü hazırlayabilmemizde.
Bugüne kadar anne, baba desteği ile üniversite bitiyor.
Ve hayat işte bu anda başlıyor.

Hayat
Bugün mezun oluyorsun. Elinde diploman. Önünde kocaman bir hayat... Tam o sınırdasın.
Heyecanlısın ama yarınlar hep senin. Yapacakların çok fazla…
İlk idealini bitirdin. Üniversite bitti. Gelecek senin artık.
Biliyorum ki hiç korkun yok, sadece birazcık endişe.
En zor hayat sınavı şimdi başlıyor. Artık omuzunda kocaman bir yük, yaşadıkça hafifleyeceğini sandığın hayatın ağırlığı.
Hoş geldin hayata.

Bugün mezunsun, çiçeği burnunda unvan sahibisin. Meslek yaşantısının daha ilk adımındasın.
Gençliğini en güzel şekilde yaşadığını anladığın ve “keşke tekrar o günlere dönebilseydim” diyeceğin zamanlar olacak yaşamında. Yetişkin olduğunu belki de en çok o zaman anlayacaksın.
Görevlerin, sorumlulukların arttığında  “hayat bu” diyeceksin.

Hayat bu!

Öncelikle seni tebrik ediyorum, başarılarının devamını arzuluyorum.
Mesleğini sevmeni, işini severek yapmanı ve sana yakışan şekilde hak ve hukuk kuralları içerisinde çalışma hayatı diliyorum.
Yolun çok uzun, yapılacaklar çok fazla, ne öğrenmenin ne de uygulamaların sonu yok. Yapacağının en iyisini yap her zaman.
Hayatı yen, yenilmemeye çalış ama yenilgilerden asla korkma, Zafer kazanmanın en güzel yollarından biridir yenilgi.
Yıllar geçse bile, her zaman gençliğin ateşini taşı içinde, hayallerinin hep peşinde koş.
Bundan sonra biz büyüklerin dileği, iyi bir iş ve iyi bir eştir. Bunlara da sıra gelecek.
Tekrar tebrikler.
                                                                            21/06/2013
                                                                           Mektubunuz Var






7 Mayıs 2013 Salı

Mektuba olan özlemim!

Özledim…
Önce postacılar vardı,haklarında şarkılar yazılmış,"bak postacı geliyor, selam veriyor, herkes ona bakıyor, merak ediyor…”, omuzlarında kocaman bir çanta, içi mektup dolu rengarenk.

“Bize uğrayacak mı?”, mektup beklenir, postacı gözlenir,heyecan çekilir, açılan mektuplar, okunan satırlar,sevinçler,hüzünler…

Sarı zarflar,beyaz zarflar,uzunları,küçükleri,kenarları mavi kırmızı ,özel ulak,uçak ya da tayyare ibareli zarflar ve meraklısına koleksiyon yaptırtacak kadar kıymetli olan renkli pullar…

Zarf bıçakları süslüsü, sadesi,gümüşü,ahşabı çeşit çeşit. Zarfın kenarından nazikçe içeri sokulan ve zarfı ,hele de içindekini yırtmadan açmak için kullanılan…

En önemlisi kalemler ve dolma kalemler… Siyah veya mavi renkte,kalın uçlu,ince uçlu mürekkepli ,bembeyaz kağıtları veya pembe mavi kağıtları donatan..

Özledim
Postacı gelirdi,mektup alırdık..

Mektuplar gönderirdik tanıdıklarımıza,sevdiklerimize,mektup arkadaşlarımıza.,annemize,babamıza,kardeşlerimize.

Sonra…

Büyüdüm, aşık oldum,aşkıma mektuplar yazdım,aşk dolu,özlem kokulu satırlar…

Yirmi üç saatlik otobüs yoluna gidip gelen, kimi zaman kara takılıp geciken bazen günlerce ulaşmayan,bazen üç dört mektup bir arada ulaşan .

Sıra yastık altlarına bırakılan mektuplara geldi,Sabahları mahmur gözlerde okunmuş satırların heyecanını arardım kocamın gözlerinde.Karşı karşıya yaptığımız sohbetler kadar tatlıydı ona mektuplarla seslenişim.Karşılığında sadece S.S (Seni Seviyorum) yazan kısa notlar bile gönlüme neşe katardı.

Önce oğlum oldu,muradıma erdim,canımı kattım.Murat Can koyduk adını.Sonra kızım oldu,özlemlerimizi adına verdik.Özlem..Çocuklarım okul çağına geldiklerinde onlarda katıldılar yastık altı mektup grubuna.Mutluluklar,sevgi sözleri,büyümeye atılan adımlar yazıldı satırlara.

Bir de kartpostallar vardı,cüce mektuplar..Bazen bir kutlama,bazen gezilen bir yer,bazen bir ziyaret anlatılırdı onlarda.Bayramlarda,yılbaşlarında sokaklarda rengarenk,gümüş veya altın simli,bazen kartı açtığında kocaman harflerle özlemi veya sevgiyi yazan çeşit çeşit ,seçmekte zorlandığımız,hangisinden kim hoşlanır diye kılı kırk yararak düşünerek seçtiğimiz kartpostallar .

Mektubun acelesi varsa adı telgraf olurdu.,postaneden çekilen..Acele ve günlüdür,yıldırım ibaresi kullanılır gönderilen kişiye hemen önemli haber iletilirdi.Hüznün de,sevincin de dayanılmazı telgrafı bir kaç kelime süslerdi.Kiminde doğum,kiminde ölüm,kiminde bir acele haber,bir kutlama...

Şimdi…
Hala postacılar var,geliyorlar…

Postacılar şimdi sadece faturaları veya resmi evrakları getiriyor. Kimseden mektup gelmiyor, kimse kimseye mektup yazmıyor,kimse artık telgrafı çekmeye gerek görmüyor.

Telgrafın ne olduğunu bilmeyen bir nesil yetişti.
Postanelerde kuyruklar olurdu, mektup atmak,bayramlarda kartpostallar için.
Şimdi postaneler banka da oldu.

Haberleşme mektuplarla değil,mail adreslerine gönderilen birkaç satır,ya da sosyal paylaşım sitelerindeki gibi kopyala yapıştır edebiyatı ile oluyor.Artık yazı karakterine bakarak,kişilik analizi yapmak imkansız.Çünkü bütün klavyelerden aynı harfler çıkıyor.Yenilmiş yutulmuş harflerle dert anlatan garip kelimeler türedi.Anlamak için düşünmek gerekiyor.

İnsanlar özledikleriyle günlerce beklemeden hemen görüşüp, yazışabiliyorlar.

Ne yazılmış olanı beklemenin heyecanı,ne de postacıyı görünce” bir şey var mı ?” merakı kaldı.

Heyecanların yerini internet aldı.,özlenmeden kavuşulan.Eskiden uzaklar vardı,artık uzak yakın oldu,görüntülü konuşmalar,dünyanın bir ucu ile diğer ucuna bağlantılar.,her şey çok kolay.Teknoloji harika!

Çok hızlandı zaman,süratimiz korkunç boyutlarda.Bir sürü şeyi kazandık ama bir sürü şeyi de kaybettik.Zaman hızla yalnızlığa götürüyor insanları..Arkadaşların,eşin,çocukların ,kalabalığın yanında yalnızlaşıyoruz.Doya doya derinlemesine sohbet edemez hale geldik.

Haberleşmenin,iletişim kurmanın keyfi vardı eskiden.
Yazdığımız kelimeler duygular arasında dolaştırırdı eskiden bizi,sevincin hüznün gözyaşın arasında…
Birden bire herkes mektubun keyfini unuttu.
Ben ise özledim,hep özledim..
Mektup yazmanın, ne yazmış diye beklemenin,bekleneni okumanın keyfini özledim..
Oturdum size mektup yazdım.

En hızlı postacıyı buldum ve benim size yazdıklarımı,sizin bana yazacaklarınızı getirecek postacı hizmetinizde.
Buyurun mektup yazmaya,mektup okumaya,mektuplarla dolu edebiyat sayfalarına..
Kağıdınız ekran,kaleminiz klavye,postacınız bir tuş..
Sevinçler,özlemler,beklentiler.
Buyurun mektuplara..
Okumaya ve yazmaya.
Siz özlemediniz mi?

Yasemin Akpınar