Sevgili Emine'm
Kar yağıyor, karşımdaki park beyaz ve yeşil karışımı renklere bürünmüş.
Görünce Bursa’da ki talebe evimizin mutfağının pencerelerine kadar gelen çam
ağaçları aklıma geldi. Mutfağımız en soğuk yerdi ama senin yaptığın ve hayatta
hiç kimseden o tatta içmediğim çayın buharı kaplardı minik pencerelerimizi.
Hava soğuk, evimiz soğuk, paylaştığımız tek odamızda sobayı yakmak için uğraşılarımızda bazen ağlayacak hale gelirdik ve sonra vazgeçip buz gibi odada yorganın içine girerdik, burnumuzun ucu kıpkırmızı olunca “böyle olmayacak, tekrar deneyelim “diyerek sobayı yakmaya çalışırdık. Yanınca, işte keyif o zaman başlardı.
O akşam,sıcacık
soba, ben uykuya yenilmiş, sen ise ders çalışmış, sonra beni uyandırmış tın.
Uyuma sırası sendeydi. Benim ders çalışma zamanı hep sabaha karşı, malum
çalışmak uykuya yeniliyor hep. Ama o akşam geceyi beklemeden erkenden on gibi
yatmış, ben de gece yarısına doğru kalkmıştım. Ertesi güne yetişmesi gereken dersler,
belki de imtihanımız vardı. Sobaya odun atmış, dışarının soğuğunu içeride
sıcacık yaşayarak, uykuya yenilmemek için uğraş vererek ders çalışmaya
çalışıyordum.
O zamanlar radyolarda hava durumu “bugün kar yağacak” diye tam isabet
yapamıyordu tabi ki. Ama kar yağınca günlerce dururdu, hatta kışı karla
geçirirdik. Bursa'da okumuş öğrenciler olarak
Uludağ yanı başımızda olmasına rağmen, çok sıklıkla
gidemediğimiz gibi ,kayak yapma lüksüne hiç sahip olmadık üniversite hayatımız
boyunca.Henüz dağlarda kar görünmüyordu penceremizden.
Gece yarısına doğru kar sürpriz yaptı, lapa lapa karanlığı
süsledi. Aslında uykunun derinliğindeydin ama kar lafını duyunca yataktan
fırladın ve pencereye yapıştın.
Bir çocukluğunda yağmış azıcık birkaç saat kar, Ege
kasabasına.
Öyle mutluydun ki, gözlerin pırıl pırıl adrenalin zirvede,
terasa çıkıp, karı kucaklamak istiyorsun.
Kar sabaha kadar yağdı, ben ders çalışmadım, uyudum, seni
pencerenin önünde bıraktım, uyumadın.
Dikkat et, yavaş yürü dedim düştün, buzda kaydın,
kartopunun tadını, kardan adam yapmanın keyfini çıkardın. Belki de küçücük
çocuklardan daha mutlu oldun günlerce, hep güldün, eğlendin. Buzda kaydığım
zaman, sana dikkat diyen ben, en çok düşendim kar üstünde yürürken ve biz
katıla katıla gülerdik. O zamanlar dijital fotoğraf makinesi yoktu ki, her
anımızı kareleyelim. Siyah beyaza birkaç fotoğraf çektik, onlarda çekim hatası.
Karlar erimeye başladığında neşenin yerini karamsarlık
kapladı yüzünde. Bir daha ne zaman kar yağacak, seneye kadar bekleyecek miyiz?
Sen, üniversite hayatımızın ilk senesinde kar
mutluluğunu doyasıya yaşadın. Sonrada yağdı, hep karı sevdin ama o ilk sene ki neşen,
kahkahaların ve sevincin bugün yağan ilk karda tekrar bir kar tanesi ile
gözümde canlandı.
Yıllar geçti Emine’m. Biz o evde, altı senemizi geçirdik, birlikte paylaştık her
şeyi, mutlu olduk, güldük, isyan ettik, depresyona girdik, ağladık. Sonra araya
yıllar, işlerimiz, ailelerimiz, çocuklarımız girdi, hayat kavgasında hamur olduk,
yoğrulduk, sınırlı zamanlarda birbirimizi gördük, bir telefon konuşmasına
sığdırdık zamanları.
Kar bir yağıyor, bir duruyor. Bolca fotoğraf çektim, penceremden… Hepsi çıkacak. Ama
aklımdaki görüntü kadar hiçbiri güzel olamaz. Karanlıkta kar yağıyor diye
balkonda kar tanelerini yakalamaya çalışan, yüzünde gülücükler, gözlerinde ışık
parlayan, mutluluğunu yansıtan Emine’nin aklımdaki fotoğrafı kadar güzel bir
kar manzarası ile bütünleşen görüntüsü, ne zaman kar yağsa hep aklıma düşecek, ama
ben asla o kar sevincini fotoğraf karesinde yakalayamayacağım...
Bir kar tanesine saklanan geçmişten bir an, çam ağacının
dallarında ortaya çıktı.
Kaç yaşında olursak olalım, son anımıza kadar mutluluk hep
seninle olsun.Güzel gözlerine yansıyan neşe, coşku,umut hiç eksilmesin,sevdiklerin
hep yanında olsun..
Nice senelere…
13/12/2013
Yasemin
şu soğuğa sıcacık anılar, harikasınız hep öyle kalacak olmanız da bambaşka güzel sevgiler
YanıtlaSil