Aşkı anlatan mektupnameler

Günümüze kadar yazılmış en güzel aşk mektupları, gerçek, yaşanmış ve hala içinde o naif duygu barındıran sözcükler...

Türk edebiyatında mektup

Türk edebiyatından önemli mektup örnekleri ve kitapları

Kartpostal ve Mektuplar

Yaşamım boyunca okuduğum, yazdığım mektuplar ve sevdiklerimden aldığım kartpostallar..

Eskide kalan; telgraf

Bir zamanlar acil durumların en iyi dostu olan telgraf ve onu bize miras bıraktığı kısa cümleler...

Yazdığım mektuplar

Hayatın akışını nakşettiğim beyaz bir kağıdın sararan cümleleri...

Hayata tanıklık eden mektuplar

Kalemin ucundan dökülen sözcükler hiç tanımadığımız insanların geçmişlerini geleceğe taşıyorlar...

5 Temmuz 2013 Cuma

ANNEM

Sizlerden gelenler.


Anneye Özlem..

Annem,


Bak, annem

Yine sana dökmek istedim içimi, senden umar bekledim. Oysaki o kadar dostum var ki etrafımda sımsıcaklar, yürekleri ile yanımdalar.
Neden sana döküyorum ruhumu bilir misin?
Her gün anıyorum seni, aslında annem demediğim bir gün bile yok, öylesine içimdesin ki, benlesin benimlesin sen.

Çölde susuz kalmış insanın, bir yudum suya hasreti gibisin, hani serap görürmüş ya insan, çölde suya koşarmış, bende rüyalarımda görüyorum seni… koşuyorum koşuyorum.. Ne çare, serapmış meğer gördüklerim. Susuzluğumla baş başa özlüyorum seni.

Ama birden ayağa kalkıyorum,
Hani dedim ya, son zamanlarda daha sık anar oldum seni, neden biliyor musun? Senin gibi bir anne tarafından yetiştirildiğim için gururla kakıyorum ayağa..
Senin kadar olmasa da, yolundan gitmeyi başarmışım, dostlar kazanmışım,
Senin gibi doğrularımın peşinden gitmeyi öğrenmişim,
Kim ne olursa olsun dik durmayı, eğilmemeyi öğrenmişim.

Sen hayatı öğretmişsin bana.

Ama en çok neyi almışım, biliyor musun senden?
Kalbi tüm dünyayı içine alacak kadar büyük bir kadından sevgiyi öğrenmişim ve kalbimi her ne olursa olsun kinden arındırmayı…
Hani derdin ya… Allah rızası için kızım, Allah rızası için affet unut, kızardım sana “aman anne, sende ne yumuşak kalplisin, hemen unutuyorsun her şeyi”, bilirdim demir leblebi olduğunu, o yumuşaklığın ardında çelik gibi bir kadının bükülmezligini bilirdim, ama şimdi…

Şimdi daha iyi anlıyorum seni.


Meğer hayat yoğurmuş seni, biraz acı vermiş sana, biraz tatlı… İkisini karıştırıp ikisinin içinde bir olmayı bilmişsin meğer.
Kırıntın kadar olmasa da, öğrenmişim anne…
Sanki sana bunları yazarken, bir köşeden sıcacık gülümsüyorsun bana "demedim mi?" der gibi.
Sağ ol anacım, benim anam olduğun için, nur içinde yat.

Kızın
Semra

METİN ALTIOK'TAN ZEYNEP'E MEKTUPLAR

Bir Kitap Önerisi..



MEKTUPLAR






Pir Sultan Abdal Kültür Şenliği için gittiği Sivas'ta ,Madımak otelindeki yangında ağır kurtulan ama 9 Temmuz 1993 günü ,yangında yaşamını yitiren otuzdört arkadaşıyla aynı kaderi paylaşan Metin Altıok öğretmen kimliğinin yanında şair ve yazardır.

Kızı Zeynep Altıok Akatlı ise gazete ve dergilerde kültür sanat yazıları ve röportajları yayınlanmış,2003 yılında babası için Gölgesi Yıldız Dolu armağan kitabı hazırlamıştır.
2008 yılından beri Metin Altıok Şiir Ödülü'nü düzenliyor.


HAKKINDA BİLGİ

1979-1982 yılları arasında Metin Altıok'un önce İzmir'den,sonra Bingöl'den sevgili kızı Zeynep'e gönderdiği mektuplar kızı  Zeynep Altıok Akatlı tarafından derlenmiş.
Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından 2012 yılında yayınlanmış.

Bu kitapta bir babanın duyguları,özlemleri dile getirilmiş,yalnızlığı anlatılmış.

                         Okumanız dileği ile..
                     Mektubunuz Var
                     4 Temmuz 2013
                         

KARTPOSTAL

2 Temmuz 2013 Salı

BULUŞTUK


Sevgili Ahmet Baybalı, sevgili Bülent Çavuşoğlu,
Emeği geçen arkadaşlarım ve geceye katılan herkese,

OTUZUNCU YILIMIZDA BİRLİKTE
Gece sizin sayenizde…

Yıllardan Bir Gece.

Buluşma.
Buluştuk. Farklı şehirlerden, farklı konumlardan geldik Bursa’ya.
Kapıya kadar, biz yılların yaşanmış halindeydik, uzun yaşam yollarından, sadece bir geceye geldik, unvanlarımızı ve doktor kimliklerimizi eşikte bırakıp, kapıdan içeri girerken birbirimizi tanıdığımız gençlik halimize dönüverdik. Başparmaklarımızla “sen şusun, işte hatırladım “ işaretlerinden, kucaklaşmaya, seslerimiz çığlık şeklini almaya başladı.
Hiç değişmemiştik. Ne saçlarımız beyazlamış veya dökülmüş, ne kilolarımız artmış, ne yüzlerimiz de yaşanmışlıklar vardı.

O gece biz, geçmişteki altı seneydik sadece.
Hayatlarımızı üç dört kelimeyle özetledik birbirimize. Nerelerdeydik, neler yapıyorduk, nasıldık. Gururlandık, övündük.
Hani yıllara inat, kilolarını korumayı başaran, saçlarının şekli bile değişmemiş, sadece o günlerden farklı daha güzelleşmiş bayan arkadaşlarımdan kimisi emekli olmuş, yani çalışma hayatını bitirmişler, kimisi ise hala çalışmaya devam demiş. “Hem kariyer, hem çocuk yaparım” demişiz, çocuklar büyümüş, kimisi üniversitelerde, kimisi iş hayatında.
Gözlerimize en parıltılı bakışları yerleştirdik, ışıl ışıldık…
Yüzümüz de neşenin en gülme hali ve kahkahalarlaydık.
İlerleyen vakitlerde ise bedenler genç hareketlerde, oynadık oynadık, yorgunluk nedir bilmedik, o günlerin şarkıları çalmaya başladı.
Sınıfımızın ilk babaannesi Lale, hepimiz o kadar genciz ki Lale ne zaman babaanne oldu? Lale ve Bülent atıldı sahneye. Bülent, birazcık göbekli eskiye nazaran ama oynamada bir numara.

Buket, Azize şarkısı ile sahnede, tükenmemiş enerjilerle döktürüyor yine. Buket’e aynısın dediğimizde  “sokakta artık bize teyze diyorlar” diyor. Ya bırak, yarın sabah yine teyze oluruz, biz bu gece ,on yedi den yirmi beşe kadar olan zamanlardayız.

Işık, her zaman ışık, “Hani o bırakıp giderken seni” ile başlayan Veda busesini söylerken sesi geçmişten gelen sesti aslında.
Toplam kaç yuvarlak masaydık saymadım ama sahnede herkes bir aradaydı.
Aslında herkesi teker teker yazmalıyım, bir anı olarak kalır düşüncesindeydim ama baktım ki sayfalar yetmeyecek vazgeçtim. Onu resimlere sakladık.
Çok güzeldik, harikaydık. Ama en önemlisi öyle sımsıkıydık ki, bunca yıl arada olmasına rağmen biz bizdik ya. Rekabet, sorun, düşmanlık, kırgınlık asla aramızda olmadı. Biz iş hayatını değil, üniversite den gelen dostlardık. O gece bir kere daha anladık ki, özlemlerle dolu yıllar geçirmişiz ve yüreklerimize koşulsuz sevgiyi yüklemişiz.
Araya yılları sığdırsak bile, birbirimizi bulmanın zorluğunda yaşasak bile, kendi hayatlarımızı yaşarken arkadaşlarımızın adlarını unutsak bile o gece birbirimizi artık kaybetmek istemediğimizi anladık.
Hep o zamanlarda kalsaydık…
Geceyi bitirmek istemedik.

En olgun zamanlardayız şimdi.
Çalışmalarımız, ürettiklerimiz belki hala devam ediyor ama daha rahatlamışız. Artık çocuklarımızın hayat yolculuğu başlıyor. Onların destek zamanındayız.
Hayallerimizin peşinde koştuk, yaşamı başardık. Kim bilir, ne yorgunluklar ekledik hayatımıza.
İşte o gece dur dedik trafiğimize. Durduk.
Arkamız bakmadan biz sadece  “sınıf arkadaşlığı” na döndük.
Hepimiz birbirimizi ne kadar özlediğimizi de anladık.
Hepimiz artık “o gün” ’ün daha sık günler olmasını arzuladık.
Biz, hayatımızın bundan sonraki zamanlarında, hiç yaşlanmamış ruhlarımızı buluşturmaya devam edelim diyoruz.

Hep aynı kalalım.
Sevgilerimle

Teşekkürler, bizleri bir araya getirdiğiniz için, gençliğimize döndürdüğünüz  için.
Onuncu ve yirminci yılda da, emeği geçen arkadaşlarımıza  teşekkürü borç  bilirim.
                                                                   

                                                                                          MEKTUBUNUZ VAR

                                                                     29/06/2013
                                                                                             ANISINA

28 Haziran 2013 Cuma

Otuzuncu Yılımıza Mektubumdur.

Tam otuz yıl.

Söylemesi kolay, yaşanılası zor, geçmiş yıllar…

1983 Mezuniyet

Kocaman yüreklerimiz, şahane hayallerimiz sırtımızda ümitlerimiz le girdik kapıdan içeri. Sene 1977.Gençliğin mükemmel duygularında, heyecanlı, deli gönüllerdeydik. Yüzümüzde gülümsemeler, ruhumuzda şenlik, bizde masumiyet vardı. Ümitlerimiz, beklentilerimizin coştuğu, yaşanılacak zamanın bitmediği, anların rahat harcandığı yıllardaydık.
Gençtik, ideallerimizin tazeliğinde, 
Tıp fakültesinde olmanın gururundaydık.
Çok çalıştık, okuduk, başardık, en güzel arkadaşlıklarda, en büyük dostluklarda buluştuk. Üzüldük, ağladık… Güldük,  sevindik…
Vizelerde, finallerde yorulduk, geceleri uykusuz kaldık, derslerde uyuduk, endişelendik, heyecanlandık, gelecek kaygımızın olmadığı, doktor olarak işsiz kalmayacağımız yıllardaydık.
Bizim sınıf, üniversitede ilkleri, yaşadık hep…
Önce İstanbul’da okunan yıllar sınıfımızla birinci sınıftan itibaren Bursa’ya geldi. Üniversitemizin ilk öğrencileri sayıldık.
Ecevit zamanında kurulan tam gün yasası ilk yılımız 1978 de kaldırıldı.
Malum,1980 de askeri darbe oldu,sıkıyönetimi gördük.
1982 de mecburi hizmet çıktı, aynı yıl üniversitemiz Uludağ üniversitesiydi.
Artık okulu bitirirken kura çekeceğimiz yerleri düşünür olduk.
Genç doktorlar, yurdun her yerine dağılmak için hazırdık.
Dağıldık, hizmet ettik, çalıştık, öğrendiklerimizi uyguladık.
Bir taraftan ihtisas imtihanlarına hazırlandık, kazandık, kazanamadık.
Üniversiteler ve devlet imtihanları merkezi sisteme geçmesini yaşadık.
Bu arada, hep kendi hayatlarımızdaydık. Kimimiz kariyer dedi, kimimiz boş ver dedi, kimimiz evlendik, çocuk sahibi olduk.
Yıllarca hep meşguldük.

Sene 2013

Belki hala meşgulüz, hala kendi hayatlarımızın değişen şartlarında yaşıyoruz.
Kimimizin çocukları büyüdü, belki evlendiler, belki torun sahibi bile olduk. İş hayatlarına yeni bireyler kattık.
Emekli olduk, kimimiz çalışmaya devam dedi, kimisi artık ikinci hayatımızı yaşama zamanı dedi, bıraktık.
Ne olursa olsun, hayatımızın artık yavaşlama dönemlerine girdik.
İdeallerimizi bir şekilde gerçekleştirdik, makamlara vardık, seçtiğimiz yollarda yürüdük, başardık.
 Zor da olsa, kolay da olsa mesleğimizin otuz yılını doldurduk.
Bizler internetin ne olduğunu sonradan öğrenen nesil olduk. İnsanların birbirini unutması, hasret çekmesi neredeyse imkânsız artık.
Oysa bizlerde özlem vardı, birbirimizden haber alamama, endişelenme, merak etme duygularını yaşadık. İnternet sayesinde yine buluştuk.
Şimdi işte özlemleri giderme, buluşma, olgunluk döneminde geçmişe dönme zamanı.
Artık hayata, geçmişimize gülümseme ve yaptıklarımızla gururlanma zamanındayız.
Sınıfımızın yılların arkasından kaybolmayan dostluklarında, arkadaşlıklarındayız.
Otuzuncu yılımız kutlu olsun.     
                   
              29/06/2013 gününe
Mektubunuz Var
Yasemin Akpınar






22 Haziran 2013 Cumartesi

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN

             
   Doğum günlerine armağan




Kutlamak eskilerden gelen bir alışkanlık,
Yeni yaş, yeni günler, yeni güzellikler…
Dilekler, rüyalar, umutlar.
Hüzün değildir beklenen.
Daima en güzeli, dünden daha çok…
Daha yaşanılası.

Yılların bana öğrettiği bir şey var…
Dünyanın neresinde olursam olayım,
Yaşadığım ister en berbat, isterse en harika olsun,
Bütün yenilmez sanılan zorluklarla bile karşılaşsam,
Ya da en kolayla mutlu bile olsam,

Ben noktayım, ben merkezim, ben evrenim.
İçinde yaşadığım yer, çalıştığım ortam,
Tatlı yıllar 
                   Ağzınızdan tat hiç eksik olmasın
Bilinen her bulunduğum yerde
 Eğer ben varsam,
Her yer, her şey güzel…
İyi ki varım.

İyi ki varsın.

Dünden taşıdığım bir güzellikle
Her zaman pembe gözlüklerimle,
Daima umutla,
Hiç yaşlanmayacak gönlümle,
Bir yanım hala koruduğum çocuksu saf ruhumla
Asla vazgeçilmeyecek hayallerimle…
Var olan sevgi yüreğimle, var olan aşkla
Yarın gelecek, gelecek bugünden, bugün şimdide.
Şimdilerin hiç bitmemesi dileği ile…
İyi ki doğdum.

İyi ki doğdun.

Doğum günün kutlu olsun.
Günler mutlulukla dolsun.                                               
                                                                                                       Sevgilerimle.
                                                                                                   Mektubunuz Var
                                                                                      Tüm doğum günleri tarihleri





 





                                                                                                                                                                                    


21 Haziran 2013 Cuma

Mezuniyet



Sevgili yeğenim,

Bugün üniversiteden mezun oldun. Diploma töreninde yanında olmayı, seni görebilmeyi arzu ederdim ama kısmet olmadı, gelemedim ama gönlüm seninleydi.
Üzerinizde cübbeler, edilen yeminler, atılan kepler... Okulu bitirmenin heyecanı, derslerden kurtulmanın sevinci, başarabilmenin gururu ile artık adının yanına konulan ve hayatın boyunca taşıyacağın bir unvan var.
Hayırlı olsun.
Üniversite hayatının bitmesi okuma koşmasının da bitmesi demektir. Bundan sonra öğrendiklerin, tamamen senin arzunla unvanına eklenecek veya yaşamını biçimlendirecek. Okumanın sonu yok, öğrenmenin hiç yok, âmâ okul hayatından farklı biçimde, zorunluluk olmadan eğitim hayatı devam edecek... İnsana yakışan da budur zaten.
Üniversite bittiği anda artık  “öğrenci” değilsin. Sana gösterilen hoşgörü bundan sonra beklenti şekline dönüşme zamanı. İyi bir iş, para kazanma ve evlenme, iyi eş, senden beklenilecek.
İçinde belki bir burukluk, birlikte yol aldığın arkadaşlarla ayrılma dönemi, eğlendiğiniz, birlikte sabahladığınız, gezdiğiniz, ders çalıştığınız, imtihanlar için zorlandığınız dönemi, gençlik döneminizin mezuniyetle birlikte bittiğini hissediyorsundur.

Gençlik 

Gençlikte bolca harcayacağın bir zaman vardır. Heyecanlı, çabuksundur, hep acelen vardır, hep koşarsın. Gezersin, eğlenirsin, seyredersin, en güzel aşkları yaşarsın, arkadaşlarınla coşarsın, gecen gündüz, gündüzün gece hiç fark etmezsin bile.
Ateşli fikirlerin savunucususundur gençlikte. Takdir edilirsin, reddedilirsin ama fikirlerine inanırsın. Bazı zamanlar isyankârsındır, düzeni değiştirecek güce sahipsindir, kimse önüne çıkmasın, devirir geçersin. Böyledir gençlik.
Bazı zamanlarda durgunluk, gelecek kaygısı ile geçer elindeki zaman. Hep yarına bakarsın, yarın ne olacak diye düşünürsün. Okul bitince nerede çalışacağım, nasıl bir hayatım olacak dersin.
Siz, Ata’mın dediği gibi yükselen bir nesilsiniz, geleceğin ümidisiniz, istikbalin aydınlığısınız. Hür fikirlere sahipsiniz.
Siz gençsiniz.
Biz büyüklerin amacı, esas olarak çocuklarımızın okul başarısı değil aslında onları hayata güçlü hazırlayabilmemizde.
Bugüne kadar anne, baba desteği ile üniversite bitiyor.
Ve hayat işte bu anda başlıyor.

Hayat
Bugün mezun oluyorsun. Elinde diploman. Önünde kocaman bir hayat... Tam o sınırdasın.
Heyecanlısın ama yarınlar hep senin. Yapacakların çok fazla…
İlk idealini bitirdin. Üniversite bitti. Gelecek senin artık.
Biliyorum ki hiç korkun yok, sadece birazcık endişe.
En zor hayat sınavı şimdi başlıyor. Artık omuzunda kocaman bir yük, yaşadıkça hafifleyeceğini sandığın hayatın ağırlığı.
Hoş geldin hayata.

Bugün mezunsun, çiçeği burnunda unvan sahibisin. Meslek yaşantısının daha ilk adımındasın.
Gençliğini en güzel şekilde yaşadığını anladığın ve “keşke tekrar o günlere dönebilseydim” diyeceğin zamanlar olacak yaşamında. Yetişkin olduğunu belki de en çok o zaman anlayacaksın.
Görevlerin, sorumlulukların arttığında  “hayat bu” diyeceksin.

Hayat bu!

Öncelikle seni tebrik ediyorum, başarılarının devamını arzuluyorum.
Mesleğini sevmeni, işini severek yapmanı ve sana yakışan şekilde hak ve hukuk kuralları içerisinde çalışma hayatı diliyorum.
Yolun çok uzun, yapılacaklar çok fazla, ne öğrenmenin ne de uygulamaların sonu yok. Yapacağının en iyisini yap her zaman.
Hayatı yen, yenilmemeye çalış ama yenilgilerden asla korkma, Zafer kazanmanın en güzel yollarından biridir yenilgi.
Yıllar geçse bile, her zaman gençliğin ateşini taşı içinde, hayallerinin hep peşinde koş.
Bundan sonra biz büyüklerin dileği, iyi bir iş ve iyi bir eştir. Bunlara da sıra gelecek.
Tekrar tebrikler.
                                                                            21/06/2013
                                                                           Mektubunuz Var






20 Haziran 2013 Perşembe

Evlilik Üzerine


Birinci mektup
Sevgili M ve N,

Bugün nikâh davetiyenizi aldım, çok sevindim.
Şu anda yanınızda olup, heyecanınıza eşlik etmek isterdim ama biliyorsunuz ki, iş hayatı her an yanınızda olmamı engelliyor.
M'ciğim,ne heyecanlardasın şimdi! .Ev tutulmuştur, eşyalar beğenilecek, gelinlik provaları, balayı yeri seçimi, düğün de aksilik çıkmasın düşüncesi ve her iki tarafı memnun etmeye çalışmak. Tatlı ama bir o kadar da yorucu değil mi?
Davetiyene bakmak, beni geçmiş hayallere de sürükledi. Yeni evlenecek biri için otuz yılı devirmiş bir evliliğin, heyecanın doruğunda ki bir kişiye, ne yaşanmışlıklara ne de nasihatlere ihtiyacı vardır aslında.
Tüm sorunlar halledilmiş, evlilik teklifi yapılmış, aile onayları alınmış, düğün hazırlıkları başladığında artık bulutların üstünde dolaşmaya başlamışsındır.
Evlilikler mükemmeliyet duygusu ile başlar. Kendi evliliğinin çok farklı olacağını düşünürsün. Hep bulutların üstünde dolaşacağını, hiç yere basmayacağını, sonsuz sevgiyi bulduğunu zannedersin. İkinizin bir elma ettiğini, hayatınız boyunca “sen ben, ben sen” olduğunu, pembe panjurlu eve ve gül bahçesine sahip olacağının hayallerini taşırsın.

Evliliğinde beklentilerin aslı, rüyalarını gerçeğe döndürmektir!
Başlangıç bir evcilik oyunudur, çocukluğumuzdan kalan, anne ve baba taklit edilerek, doğuştan gelen oyun yeteneği ile oyuncak bebeklerle kavgasız gürültüsüz evcilik oynanır. En masum duygular her zaman baştadır.
Sonra büyürsün. İş hayatı, para kazanma duygusu, daha fazla refah isteği, çocuklar varsa daha iyi gelecek derken karşında ki insanı sorgulamaya başladığını fark edersin. Artık ruh ikizin değil, eleştirmeye başladığın ve evlendiğin kişiden ne kadar farklı olduğunu gördüğün yıllar başlar. Belki de, asıl gerçek hayat bu dönemdir. Başarırsan eğer, evlilik şarap gibi eskidikçe kıymetlenir.
Bundan sonrası bizim dönem. Eşinin dost, hayat arkadaşı olduğunu görmek, şanslı olduğunu bilmek, birlikte yaşlanmayı istemek ve geçmişi seyredebilmek ve hayallere hala sahip çıkabilmek, inişli çıkışlı yollarda, birlikte omuz omuza verebilmek, bir ömrü paylaşabilmek.
Çok uzattım canım.

Deneyimler
Aslında çiçeği burnunda gelin adayına anlatılacak bir evlilik kuralı yoktur. Her evlilik kendi kurallarını oluşturur.
Ama o yollardan geçmiş bir kişi olarak sana birazcık deneyimleri öğüt olarak söylesem, umarım başını şişirmem.
Öncelik, daima iki kişiye aittir ve daima çekirdek iki kişidir. Çocukların olduğunda artık çekirdek aile olmuşsundur.
Evlenirken yapılabilecek en büyük hata “benim ailem ve senin ailen” kavramlarıdır. Çekirdek yapına “benim ve senin” kavramını getirdiğinde kaçınılmaz kavgalar kendini göstermeye başlar. Senin annen şunu yaptı, benim babam sana bunu dedi ama dinlemedin” gibi cümlelerle hırpalanmaya başladığınızı görürsünüz.
Oysa evlilikte ben ve sen kavramı yoktur. Sadece “biz” vardır. Bu, birlikte bir ömrün temelidir. “Bizim ailelerimiz” diyerek olaylara tarafsız bakabilmeyi başarmak gerek, evliliğe yakışan budur.
Söz düellosu haline getirmedikçe karşılıklı atışma her evlilikte olağan şeylerdir. Eşim evlenirken, kimin siniri yerindeyse karşısındakinin sakinleşmesini beklemeli demişti. Çok doğru.
Sinirliyken mantık işlemiyor, karşındakinin canını illa ki dayak ve şiddetle acıtmıyorsun, söylediğin ağır kelimelerle can yakabiliyorsun. Bir ailede dayak, şiddet, alkol ve kumar gibi affedilmeyen veya bir şekilde affedilebilen bir durum olmadığı müddetçe sözlerin de ağır darbe yarattığını unutma. Sözle saldırma durumunda diğer tarafın sükûneti koruması gerekiyor, bunu unutma canım.
Sana evlilik üzerine destan yazabilirim. Ama bunlar, sonra yazılacak konular. Benim de vaktim yok zaten. Malum iş..
Canım, evliliğe atığın adımda artık tek değilsin, bireysellik değil “biz” önemli olsun. Çekirdek olun, meyveyi olgunlaştırın ve mutlu olun.
Düğününe gelebilmeyi ve mutlu gününde yanında olabilmeyi diliyorum.
Sevgilerimle.
19/06/2013
Mektubunuz Var
Yasemin Akpınar

18 Haziran 2013 Salı

Dostluk



Okuduklarımdan…

Dostluk üzerine bir mektup

Canım arkadaşlarım,
Bazen yüreği sıkışır insanın,  anlamlandıramaz yaşadıklarını ne oluyor, neler oluyor, hayat bana bunları neden yapıyor diye sorgulamaya başlar.
Yüreğin yangın yeridir sanki, dokunanı yakacak kadar yanar, gözyaşların göz pınarların yakmaya başlamıştır artık,  bağıra bağıra ağlamak yüreğindeki yangını etrafına yaymak etrafını da yakmak istersin.
İşte o gün çıkar gelir dostlar yürekleri içindeki yangını söndürecek kadar sevgiyle dolu, yavaş yavaş dindirirler acını yavaş yavaş söndürürler ateşini, belki güçleri yetmez yaşadıklarını dindirmeye ama “ ben buradayım ben varım, acın acındır, derdin derdim, bir şey yapamam ama seni dinlerim, omzumu veririm başını yaslayıp ta ağlaman için”
O zaman anlarsın hayat sana neden verir bunca sıkıntıyı, yanındakilerini görmen dostluklarla aslında ne kadar zengin olduğunu bilmen için.
Artık yıldıramaz hiçbir şey, ne insanların küçük ayak oyunları, nede yüreğinde sevgi kırıntısı taşımayanları, hepsinin hepsinin üstesinden  gelirsin  merak etme , yeter ki dost yanında olsun Teşekkürler...arkadaşlarım..

                                                           İYİ Kİ  VARSINIZ
Teşekkürler  Gül Özel, Yasemin Akpınar, Gülseren BuğdacıSema Üretürk , Serap Şencan Zuhal Hacıalioğlu, Hülya Bilgin, Kamuran Öztekin, Hafize Kır
                                                              18/06/2013                            
                                                         Semra Ayçiçek