Aşkı anlatan mektupnameler

Günümüze kadar yazılmış en güzel aşk mektupları, gerçek, yaşanmış ve hala içinde o naif duygu barındıran sözcükler...

Türk edebiyatında mektup

Türk edebiyatından önemli mektup örnekleri ve kitapları

Kartpostal ve Mektuplar

Yaşamım boyunca okuduğum, yazdığım mektuplar ve sevdiklerimden aldığım kartpostallar..

Eskide kalan; telgraf

Bir zamanlar acil durumların en iyi dostu olan telgraf ve onu bize miras bıraktığı kısa cümleler...

Yazdığım mektuplar

Hayatın akışını nakşettiğim beyaz bir kağıdın sararan cümleleri...

Hayata tanıklık eden mektuplar

Kalemin ucundan dökülen sözcükler hiç tanımadığımız insanların geçmişlerini geleceğe taşıyorlar...

Mektup Yazdım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mektup Yazdım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2013 Cuma

Mezuniyet



Sevgili yeğenim,

Bugün üniversiteden mezun oldun. Diploma töreninde yanında olmayı, seni görebilmeyi arzu ederdim ama kısmet olmadı, gelemedim ama gönlüm seninleydi.
Üzerinizde cübbeler, edilen yeminler, atılan kepler... Okulu bitirmenin heyecanı, derslerden kurtulmanın sevinci, başarabilmenin gururu ile artık adının yanına konulan ve hayatın boyunca taşıyacağın bir unvan var.
Hayırlı olsun.
Üniversite hayatının bitmesi okuma koşmasının da bitmesi demektir. Bundan sonra öğrendiklerin, tamamen senin arzunla unvanına eklenecek veya yaşamını biçimlendirecek. Okumanın sonu yok, öğrenmenin hiç yok, âmâ okul hayatından farklı biçimde, zorunluluk olmadan eğitim hayatı devam edecek... İnsana yakışan da budur zaten.
Üniversite bittiği anda artık  “öğrenci” değilsin. Sana gösterilen hoşgörü bundan sonra beklenti şekline dönüşme zamanı. İyi bir iş, para kazanma ve evlenme, iyi eş, senden beklenilecek.
İçinde belki bir burukluk, birlikte yol aldığın arkadaşlarla ayrılma dönemi, eğlendiğiniz, birlikte sabahladığınız, gezdiğiniz, ders çalıştığınız, imtihanlar için zorlandığınız dönemi, gençlik döneminizin mezuniyetle birlikte bittiğini hissediyorsundur.

Gençlik 

Gençlikte bolca harcayacağın bir zaman vardır. Heyecanlı, çabuksundur, hep acelen vardır, hep koşarsın. Gezersin, eğlenirsin, seyredersin, en güzel aşkları yaşarsın, arkadaşlarınla coşarsın, gecen gündüz, gündüzün gece hiç fark etmezsin bile.
Ateşli fikirlerin savunucususundur gençlikte. Takdir edilirsin, reddedilirsin ama fikirlerine inanırsın. Bazı zamanlar isyankârsındır, düzeni değiştirecek güce sahipsindir, kimse önüne çıkmasın, devirir geçersin. Böyledir gençlik.
Bazı zamanlarda durgunluk, gelecek kaygısı ile geçer elindeki zaman. Hep yarına bakarsın, yarın ne olacak diye düşünürsün. Okul bitince nerede çalışacağım, nasıl bir hayatım olacak dersin.
Siz, Ata’mın dediği gibi yükselen bir nesilsiniz, geleceğin ümidisiniz, istikbalin aydınlığısınız. Hür fikirlere sahipsiniz.
Siz gençsiniz.
Biz büyüklerin amacı, esas olarak çocuklarımızın okul başarısı değil aslında onları hayata güçlü hazırlayabilmemizde.
Bugüne kadar anne, baba desteği ile üniversite bitiyor.
Ve hayat işte bu anda başlıyor.

Hayat
Bugün mezun oluyorsun. Elinde diploman. Önünde kocaman bir hayat... Tam o sınırdasın.
Heyecanlısın ama yarınlar hep senin. Yapacakların çok fazla…
İlk idealini bitirdin. Üniversite bitti. Gelecek senin artık.
Biliyorum ki hiç korkun yok, sadece birazcık endişe.
En zor hayat sınavı şimdi başlıyor. Artık omuzunda kocaman bir yük, yaşadıkça hafifleyeceğini sandığın hayatın ağırlığı.
Hoş geldin hayata.

Bugün mezunsun, çiçeği burnunda unvan sahibisin. Meslek yaşantısının daha ilk adımındasın.
Gençliğini en güzel şekilde yaşadığını anladığın ve “keşke tekrar o günlere dönebilseydim” diyeceğin zamanlar olacak yaşamında. Yetişkin olduğunu belki de en çok o zaman anlayacaksın.
Görevlerin, sorumlulukların arttığında  “hayat bu” diyeceksin.

Hayat bu!

Öncelikle seni tebrik ediyorum, başarılarının devamını arzuluyorum.
Mesleğini sevmeni, işini severek yapmanı ve sana yakışan şekilde hak ve hukuk kuralları içerisinde çalışma hayatı diliyorum.
Yolun çok uzun, yapılacaklar çok fazla, ne öğrenmenin ne de uygulamaların sonu yok. Yapacağının en iyisini yap her zaman.
Hayatı yen, yenilmemeye çalış ama yenilgilerden asla korkma, Zafer kazanmanın en güzel yollarından biridir yenilgi.
Yıllar geçse bile, her zaman gençliğin ateşini taşı içinde, hayallerinin hep peşinde koş.
Bundan sonra biz büyüklerin dileği, iyi bir iş ve iyi bir eştir. Bunlara da sıra gelecek.
Tekrar tebrikler.
                                                                            21/06/2013
                                                                           Mektubunuz Var






20 Haziran 2013 Perşembe

Evlilik Üzerine


Birinci mektup
Sevgili M ve N,

Bugün nikâh davetiyenizi aldım, çok sevindim.
Şu anda yanınızda olup, heyecanınıza eşlik etmek isterdim ama biliyorsunuz ki, iş hayatı her an yanınızda olmamı engelliyor.
M'ciğim,ne heyecanlardasın şimdi! .Ev tutulmuştur, eşyalar beğenilecek, gelinlik provaları, balayı yeri seçimi, düğün de aksilik çıkmasın düşüncesi ve her iki tarafı memnun etmeye çalışmak. Tatlı ama bir o kadar da yorucu değil mi?
Davetiyene bakmak, beni geçmiş hayallere de sürükledi. Yeni evlenecek biri için otuz yılı devirmiş bir evliliğin, heyecanın doruğunda ki bir kişiye, ne yaşanmışlıklara ne de nasihatlere ihtiyacı vardır aslında.
Tüm sorunlar halledilmiş, evlilik teklifi yapılmış, aile onayları alınmış, düğün hazırlıkları başladığında artık bulutların üstünde dolaşmaya başlamışsındır.
Evlilikler mükemmeliyet duygusu ile başlar. Kendi evliliğinin çok farklı olacağını düşünürsün. Hep bulutların üstünde dolaşacağını, hiç yere basmayacağını, sonsuz sevgiyi bulduğunu zannedersin. İkinizin bir elma ettiğini, hayatınız boyunca “sen ben, ben sen” olduğunu, pembe panjurlu eve ve gül bahçesine sahip olacağının hayallerini taşırsın.

Evliliğinde beklentilerin aslı, rüyalarını gerçeğe döndürmektir!
Başlangıç bir evcilik oyunudur, çocukluğumuzdan kalan, anne ve baba taklit edilerek, doğuştan gelen oyun yeteneği ile oyuncak bebeklerle kavgasız gürültüsüz evcilik oynanır. En masum duygular her zaman baştadır.
Sonra büyürsün. İş hayatı, para kazanma duygusu, daha fazla refah isteği, çocuklar varsa daha iyi gelecek derken karşında ki insanı sorgulamaya başladığını fark edersin. Artık ruh ikizin değil, eleştirmeye başladığın ve evlendiğin kişiden ne kadar farklı olduğunu gördüğün yıllar başlar. Belki de, asıl gerçek hayat bu dönemdir. Başarırsan eğer, evlilik şarap gibi eskidikçe kıymetlenir.
Bundan sonrası bizim dönem. Eşinin dost, hayat arkadaşı olduğunu görmek, şanslı olduğunu bilmek, birlikte yaşlanmayı istemek ve geçmişi seyredebilmek ve hayallere hala sahip çıkabilmek, inişli çıkışlı yollarda, birlikte omuz omuza verebilmek, bir ömrü paylaşabilmek.
Çok uzattım canım.

Deneyimler
Aslında çiçeği burnunda gelin adayına anlatılacak bir evlilik kuralı yoktur. Her evlilik kendi kurallarını oluşturur.
Ama o yollardan geçmiş bir kişi olarak sana birazcık deneyimleri öğüt olarak söylesem, umarım başını şişirmem.
Öncelik, daima iki kişiye aittir ve daima çekirdek iki kişidir. Çocukların olduğunda artık çekirdek aile olmuşsundur.
Evlenirken yapılabilecek en büyük hata “benim ailem ve senin ailen” kavramlarıdır. Çekirdek yapına “benim ve senin” kavramını getirdiğinde kaçınılmaz kavgalar kendini göstermeye başlar. Senin annen şunu yaptı, benim babam sana bunu dedi ama dinlemedin” gibi cümlelerle hırpalanmaya başladığınızı görürsünüz.
Oysa evlilikte ben ve sen kavramı yoktur. Sadece “biz” vardır. Bu, birlikte bir ömrün temelidir. “Bizim ailelerimiz” diyerek olaylara tarafsız bakabilmeyi başarmak gerek, evliliğe yakışan budur.
Söz düellosu haline getirmedikçe karşılıklı atışma her evlilikte olağan şeylerdir. Eşim evlenirken, kimin siniri yerindeyse karşısındakinin sakinleşmesini beklemeli demişti. Çok doğru.
Sinirliyken mantık işlemiyor, karşındakinin canını illa ki dayak ve şiddetle acıtmıyorsun, söylediğin ağır kelimelerle can yakabiliyorsun. Bir ailede dayak, şiddet, alkol ve kumar gibi affedilmeyen veya bir şekilde affedilebilen bir durum olmadığı müddetçe sözlerin de ağır darbe yarattığını unutma. Sözle saldırma durumunda diğer tarafın sükûneti koruması gerekiyor, bunu unutma canım.
Sana evlilik üzerine destan yazabilirim. Ama bunlar, sonra yazılacak konular. Benim de vaktim yok zaten. Malum iş..
Canım, evliliğe atığın adımda artık tek değilsin, bireysellik değil “biz” önemli olsun. Çekirdek olun, meyveyi olgunlaştırın ve mutlu olun.
Düğününe gelebilmeyi ve mutlu gününde yanında olabilmeyi diliyorum.
Sevgilerimle.
19/06/2013
Mektubunuz Var
Yasemin Akpınar

15 Haziran 2013 Cumartesi

Babalara MEKTUP VAR



Takvim yaprağından
Solmuş bir yapraktan
 "Babalar  Günü"


 Babalara mektup var…
Bugün, oturup yaşamı seyretme günün…
Seyret baba.
Bugün dünyayı dinleme günün.
Aç sesi, dinle…
Bugün gururlanma günün.
Gururlan…
                                                                                     
Babalar günün kutlu olsun

Sakın anlatacaklarımla ağlama.
BABALAR AĞLAMAZ!!
Yaşamın en büyük armağanı çocuklar, onlar mucizedir. Mutluluktur.
Çocuk mutluysa sen daha mutlusundur.
Damla varsa canında, senin yüreğinde sel, gözünde ise gösteremediğin yaş vardır.
Çocuk fedakârlıktır, vaktini alır götürür, “işim var”, “yorgunum” dinlemez, hobilerini anlamaz.
Uykusuz geceler, başında beklemeler, koltukta yorgun düşmeler, istediğin programları bile seyredememeler.
Otorite kurulur bazen, kurulduğu sanılır, galip gelen her zaman çocuk.
Baba da aslında bir çocuk, annesinin babasının tanesi... Gel,  sen de çocuğuna laf anlat!
Büyüme dönemi, çatışmalar, isyanlar, kişilik bulmaları, “baba zaten anlamaz”…
“Ne zaman büyüdü bunlar” diye düşünürsün.
Sonra okuma dönemi biter, sıra iş hayatı, para kazanma ve paranın harcanarak bittiği dönem.
Oysa babanın paraları hiç bitmez. İstenildiğinde hep verilir, kaynak sorulmaz.
Evlenme dönemi, çocuğun birdi, içinden kabullenmesen de iki oldu, eşe emanet.
Görevin bitti sanırsın, hayata hobilerini katarsın, “yüküm azaldı” dersin. Yanılırsın.
Ve bir gün torunların katılır hayatına.
Canlarının canı.
Çocuklarını büyütürken belki çok çalıştın, çok yoruldun, çok kaçırdın.
Oysa şimdi dinlenme zamanı, sağlık problemleri eklense de hayata..
Torun ulaştığın değer.
Sen babasın.
Sen dedesin.
Bunları yaşayabildiysen eğer, sen şanslısın.

Mal mülk bahane,
Para, elbette şahane.
Sağlık her zaman kıymeti bilinecek..
Ama asıl zenginlik,
Sahip olduğun değerler.
İşin, ailenden sonra çocuklarını okuttuysan, evlendirdiysen, torunlarını gördüysen
Ve huzur hakimse çevrene...
Herkes ve sen de sağlıklıysan.
Sen dünya zenginisin.

BABA DEMEK
Devrilmez çınar ağacı,
Arkanda dağ, önünde okyanus
Evin temeli demek.
Görünmez gücünü yaşamın boyunca hissedebilmek,
Omuzuna başını koyabilmek,
Sabır sonsuz, engin hoşgörü, kabul edilen hatalar, affedicilik demek…
Ölümsüz olduğunu düşünmek,
Yaşamın boyunca sana destek olduğunu bilmek,
Ve her zaman çocuk olduğunu sanmak demek…

Seyret baba,seyret hayatını…
Bugün, senin günün. 
Babalar günün kutlu olsun.”

Babama…  
Uzaklarda bir yerlerde, şimdi ulaşamayacağımız diyarlarda
Bize öğrettiğin değerler mirasın,
Yaşam felsefen, bakış açımız
Çalışkanlığın gururumuz oldu , sen de bizimle, çocuklarınla gurur duy baba…
Araya yıllar girse bile, senin hayalin bile silikleşse…
Sevgimiz sonsuz…
Kaybettiğimizde, dünyayı yeniden kurmayı zor da olsa başardık baba.
Anılara sımsıkı sarıldık, yaşamı öğrendik, kendi felsefelerimizi yazdık.
Senden aldık yargılarımızı, bizde çocuklarımıza dağıttık…
Öğrendik, öğrettik, harmanladık, uyguladık, başardık…
Büyüdük…
                                                                                                             MEKTUBUNUZ VAR                                                                                                  HAZİRAN Ayının üçüncü pazarı


12 Haziran 2013 Çarşamba

Canım’a doğum günü mektubu

Bir yastıkta kırk yıl
Hediyelik eşya dükkanının önünde durup öylemesine bakınırken gördüm hayatımızın özetini, bibloları. Dükkandan içeri girdim ve iki sallanan koltukta sen ve ben’in yaşlanmış halini alıverdim. Satıcı kadın güzel bir hediye paketi yapayım dedi,istemedim. Elimdeki torbaya koyup büyük heyecanla eve geldim. Henüz eve gelmemiştin.
Bugün hayallerimizde bile unutulan yıllara bir yenisini daha ekliyorsun. Artık saymadığımız, günlerimizin kar olduğu zamanlardayız. Yaşamın güzelliklerini satır satır okuyacağımız,sayfalarını sindireceğimiz, keyfe keder anlardayız.

Bugün senin doğum günün.Yeni yaş…artık hayatın zirvelerindeyiz, geçmiş aşağılarda, manzara seyreder gibi seyrediyoruz hayatımızı,olgun,yaptıklarımız anlamlı ve gülümseyerek..

Bibloları masaya koydum,onlara hayran hayran baktım.Yollarımızı birleştirdiğimizde sallanan koltuklarda oturacağımız ve ömrümüze bakacağımız zamana kadar, birlikte olmayı hayal etmiştik.Henüz oturacağımız dönemlerde değiliz, yavaş zamanlara gelmedik daha,hala üretken,çalışmanın kutsallığındayız. Birlikte yılları aşıp geldik ama daha yolun bitmesine çok var.Bitmesin..

1982 yılı
Bursa ‘da Haziran sıcağında Kültür park’ta göle bakan yerde semaverde çay içiyorduk.Birbirimize bir ömür vaat ettiğimiz o gün de doğum günündü.Cep telefonun olmadığı,fotoğraf makinalarında on iki ,yirmi dört ya da en fazla otuz altı poz çekildiği ve fotoğraf çekmek için en özel pozların verildiği,sana yağının kıymetli olduğu,kuyruklarda beklediğimiz dönemlerin yeni bittiği,askeri darbenin üzerinden iki yılın geçtiği,askeri cunta yönetiminin ve Kenan Evren’in başbakan olduğu,siyasetin susturulduğu,doktorlara mecburi hizmetin çıkartıldığı,siyah beyaz otuz yedi ekranda İspanyada ki dünya kupasını seyredeceğim diye derslerin çalışılmadığı,Pink Floyd “The Wall” ,Abba”Dancing Queen””Hotel Calfornia Eagles”,”Live is life” Beatles’in “Yesterday”” İmagine”zevkle dinlendiği bir de en önemlisi bizim evlilik yeminimiz şarkısı Slim Whitman ‘ın söylediği  "More than yesterday less tomorrow”(Seni dünden çok,yarından az) ,Neşe Karaböcek, Ferdi Özbeğen,Ümit Besen’in hala unutulmayan Nikah Masası, Damarımda Kanımsın, Artık Sevmeyeceğim, Alıştım Sana Birtanem, Dilek Taşı’nın pik yaptığı,televizyonda Çalıkuşu ,Aşkı memnu gibi Türk dizilerini seyretmek için insanların televizyonu olan evlerde toplandığı ,İndiana jones,Star Wars flimlerinin oynatıldığı dönemin gençleriyiz biz.

Pembe panjurlu,bahçe içersinde ev,çocukların hayalini kurmaya başlamıştık kendimiz için.Doktor olarak en idealist ,en hayalci zamanlarımızdaydık. Pır pır kelebek misali bir hayalden,diğerine konuyorduk.Heyecanlı ve meraklıydık.Nerelere gideceğiz,hayat bizi nerelere sürükleyecek ,hiç bilmiyorduk.

2013
Her şey o kadar hızlı ki,yakalanmıyor zaman,yetmiyor,yavaşlamıyor, emeklemekle başlayan hayat bizim için sanki bir maraton koşusu.Ucundan,kıyısından yakalıyoruz anları.

Çok yıllar geçti.Biz teknolojinin nimetlerini öğrenmekle meşgulüz,öğrenmenin sonu yok.Hala çalışabiliyoruz,hala hayallerimiz,hala beklentilerimiz var,ne güzel..
Masanın üzeri hazır.Pastan ve üzerinde sadece iki mum.Biri sönecek,geçmiş yaşlar için,biri yanacak yarına ışık olsun..

İki biblo,sallanan koltukta örgü ören bir kadın,diğerinde pipo içen bir erkek.Yüzlerine mutluluğu yansıtmışlar.
Bir gün sallanan koltuklarımızda oturup,yaşantılarımızdan,yaşadıklarımızdan ,başarılarımızdan konuşacağız.
Biz sevgi ve saygı ortamında olgunlaştık,yaşlanmanın hep başlangıç olduğu yıllara geldik.
Mutluluk ve sevgi bizimle olsun.
Çok gördük,çok bildik,yaşadık,yaşayacağız.
Yarınlar hep yarın,hayallerimiz hep var.
Doğum günün kutlu olsun.

Hayatımız daha güzel olsun.
Şarkılarımız gibi..
“Seni dünden çok yarından az seveceğim.”
Doğum günün kutlu olsun
Nice senelere.
Zil çaldı…
Hoş geldin hep hayatıma…

Yasemin
12/06/2013

7 Mayıs 2013 Salı

Mektuba olan özlemim!

Özledim…
Önce postacılar vardı,haklarında şarkılar yazılmış,"bak postacı geliyor, selam veriyor, herkes ona bakıyor, merak ediyor…”, omuzlarında kocaman bir çanta, içi mektup dolu rengarenk.

“Bize uğrayacak mı?”, mektup beklenir, postacı gözlenir,heyecan çekilir, açılan mektuplar, okunan satırlar,sevinçler,hüzünler…

Sarı zarflar,beyaz zarflar,uzunları,küçükleri,kenarları mavi kırmızı ,özel ulak,uçak ya da tayyare ibareli zarflar ve meraklısına koleksiyon yaptırtacak kadar kıymetli olan renkli pullar…

Zarf bıçakları süslüsü, sadesi,gümüşü,ahşabı çeşit çeşit. Zarfın kenarından nazikçe içeri sokulan ve zarfı ,hele de içindekini yırtmadan açmak için kullanılan…

En önemlisi kalemler ve dolma kalemler… Siyah veya mavi renkte,kalın uçlu,ince uçlu mürekkepli ,bembeyaz kağıtları veya pembe mavi kağıtları donatan..

Özledim
Postacı gelirdi,mektup alırdık..

Mektuplar gönderirdik tanıdıklarımıza,sevdiklerimize,mektup arkadaşlarımıza.,annemize,babamıza,kardeşlerimize.

Sonra…

Büyüdüm, aşık oldum,aşkıma mektuplar yazdım,aşk dolu,özlem kokulu satırlar…

Yirmi üç saatlik otobüs yoluna gidip gelen, kimi zaman kara takılıp geciken bazen günlerce ulaşmayan,bazen üç dört mektup bir arada ulaşan .

Sıra yastık altlarına bırakılan mektuplara geldi,Sabahları mahmur gözlerde okunmuş satırların heyecanını arardım kocamın gözlerinde.Karşı karşıya yaptığımız sohbetler kadar tatlıydı ona mektuplarla seslenişim.Karşılığında sadece S.S (Seni Seviyorum) yazan kısa notlar bile gönlüme neşe katardı.

Önce oğlum oldu,muradıma erdim,canımı kattım.Murat Can koyduk adını.Sonra kızım oldu,özlemlerimizi adına verdik.Özlem..Çocuklarım okul çağına geldiklerinde onlarda katıldılar yastık altı mektup grubuna.Mutluluklar,sevgi sözleri,büyümeye atılan adımlar yazıldı satırlara.

Bir de kartpostallar vardı,cüce mektuplar..Bazen bir kutlama,bazen gezilen bir yer,bazen bir ziyaret anlatılırdı onlarda.Bayramlarda,yılbaşlarında sokaklarda rengarenk,gümüş veya altın simli,bazen kartı açtığında kocaman harflerle özlemi veya sevgiyi yazan çeşit çeşit ,seçmekte zorlandığımız,hangisinden kim hoşlanır diye kılı kırk yararak düşünerek seçtiğimiz kartpostallar .

Mektubun acelesi varsa adı telgraf olurdu.,postaneden çekilen..Acele ve günlüdür,yıldırım ibaresi kullanılır gönderilen kişiye hemen önemli haber iletilirdi.Hüznün de,sevincin de dayanılmazı telgrafı bir kaç kelime süslerdi.Kiminde doğum,kiminde ölüm,kiminde bir acele haber,bir kutlama...

Şimdi…
Hala postacılar var,geliyorlar…

Postacılar şimdi sadece faturaları veya resmi evrakları getiriyor. Kimseden mektup gelmiyor, kimse kimseye mektup yazmıyor,kimse artık telgrafı çekmeye gerek görmüyor.

Telgrafın ne olduğunu bilmeyen bir nesil yetişti.
Postanelerde kuyruklar olurdu, mektup atmak,bayramlarda kartpostallar için.
Şimdi postaneler banka da oldu.

Haberleşme mektuplarla değil,mail adreslerine gönderilen birkaç satır,ya da sosyal paylaşım sitelerindeki gibi kopyala yapıştır edebiyatı ile oluyor.Artık yazı karakterine bakarak,kişilik analizi yapmak imkansız.Çünkü bütün klavyelerden aynı harfler çıkıyor.Yenilmiş yutulmuş harflerle dert anlatan garip kelimeler türedi.Anlamak için düşünmek gerekiyor.

İnsanlar özledikleriyle günlerce beklemeden hemen görüşüp, yazışabiliyorlar.

Ne yazılmış olanı beklemenin heyecanı,ne de postacıyı görünce” bir şey var mı ?” merakı kaldı.

Heyecanların yerini internet aldı.,özlenmeden kavuşulan.Eskiden uzaklar vardı,artık uzak yakın oldu,görüntülü konuşmalar,dünyanın bir ucu ile diğer ucuna bağlantılar.,her şey çok kolay.Teknoloji harika!

Çok hızlandı zaman,süratimiz korkunç boyutlarda.Bir sürü şeyi kazandık ama bir sürü şeyi de kaybettik.Zaman hızla yalnızlığa götürüyor insanları..Arkadaşların,eşin,çocukların ,kalabalığın yanında yalnızlaşıyoruz.Doya doya derinlemesine sohbet edemez hale geldik.

Haberleşmenin,iletişim kurmanın keyfi vardı eskiden.
Yazdığımız kelimeler duygular arasında dolaştırırdı eskiden bizi,sevincin hüznün gözyaşın arasında…
Birden bire herkes mektubun keyfini unuttu.
Ben ise özledim,hep özledim..
Mektup yazmanın, ne yazmış diye beklemenin,bekleneni okumanın keyfini özledim..
Oturdum size mektup yazdım.

En hızlı postacıyı buldum ve benim size yazdıklarımı,sizin bana yazacaklarınızı getirecek postacı hizmetinizde.
Buyurun mektup yazmaya,mektup okumaya,mektuplarla dolu edebiyat sayfalarına..
Kağıdınız ekran,kaleminiz klavye,postacınız bir tuş..
Sevinçler,özlemler,beklentiler.
Buyurun mektuplara..
Okumaya ve yazmaya.
Siz özlemediniz mi?

Yasemin Akpınar